Entomolojik savaş (EW) böcekleri kullanan biyolojik savaş tüirüdür ekinlere zarar vererek tedarik hatlarını kesintiye uğratmak veya düşman savaşçılara ve sivil nüfusa doğrudan zarar vermek.

Böcekleri Biyolojik Silah Olarak Kullanmak Mümkün!

2. Dünya Savaşı'nda Böcekler de Biyosilah Olarak Kullanıldı!

Hayvanlar Alemi'nde Eklembacaklılar (Arthropoda) şubesinin Insecta sınıfında yer alan böcekler 1 milyondan fazla tanımlanmış tür sayısı ile en büyük canlı grubunu meydana getirmektedir. Böceklerin ilginç dünyasında sayısız farklı rol bulmak mümkündür. Örneğin bitkiler ile beslenerek kimi zaman bu bitkilere patojen bulaştırabilirler. Bunun yanında hayvanlara ve insanlara da hastalık bulaştırabilme yetileri vardır. Bu, doğada normal olsa da, insanlar bu özelliği sıra dışı bir amaçla kullanmayı tercih etmiştir: Kendi türlerini öldürmek! Evet, bu patojenik özelliklerinden dolayı böcekler, biyolojik silah olarak çeşitli savaşlarda kullanılmıştır.

Entomolojik savaş, böceklerin düşmana saldırı amacıyla kullanılmasıyla oluşan bir adlandırmadır. Biyolojik silah olarak böceklerin kullanıldığı bir çeşit biyolojik savaş metodudur. Entomolojik savaşta, böcekler türlerine göre farklı amaçlar için kullanılabilir. Entomolojik savaşta genel kabul görülen üç tip metod vardır:

Böceklerin bir patojen ile enfekte edilmesinin ardından hedef görülen alana yayılmasıyla gerçekleşir. Bu Böcekler vektör olarak hareket eder ve hedef alandaki hayvanları veya insanları enfekte ederler.

İkinci kullanım şekli ise, böceklerin doğrudan mahsüllere zarar vermesi ile gerçekleşir.

Üçüncü kullanım şeklinde böcekler, enfekte edilmeden doğrudan insanlara saldırımı şeklinde gerçekleşir. Aynı arılar gibi...

2. Dünya Savaşı Zamanı Entomolojik Silah Kullanımı

Savaş zamanlarında taktik açıdan hızlı karar alıp-vermek, savaşın seyri açısından büyük önem taşıyordu. Tarım ekonomisi ve çevrede yaşanan gelişmeler ise insanlara, doğayı stratejik olarak kullanılabileceği fikrini düşündürdü. Bu düşünce, savaş sırasında alınan pek çok stratejik kararın arka planını hazırladı.

Kimi zaman entobiyolojik savaş olarak adlandırılan bu savaşımda kullanılan böceklerden biri, Leptinotarsa decemlineata (Colorado patates böceği) idi. Almanya, 2. Dünya Savaşı sırasında entomolojik savaş programı yürütmüş olan ülkelerden biriydi ve amaç, bu böceğin seri üretimini yaparak düşmanların besin kaynaklarına saldırı düzenlemekti. Bu böceklerin savaş sırasında Almanlar veya herhangi bir ülke tarafından kullanıldığına dair kayıt olmamakla birlikte Almanların bu böceği, İngilizlerin mahsullerine karşı kullanmak için geliştirdiği programlar bulunmuştur.

Almanlar, Colorado patates böceği silahlı programlarını, test etmek için Frankfurt’un güneyine taşıdılar ve 54,000 Colorado patates böceğini burada salıverdiler. Amerika’nın ise en azından 15,000 Colorado patates böceğini İngiltere'ye askeri araştırmalar için sevk ettiği biliniyor.

1944’te ise Almanlar tarafından korkunç bir Colorado patates böceği istilası rapor edildi. İstila, Almanların kendi topraklarında gerçekleşmişti. Bu istilanın, doğal bir istila mı olduğu, müttefiklerin bir eylemi mi olduğu yoksa kendi topraklarında onlarca patates böceğini test amaçlı bırakan Almanların kendi hataları sonucu mu yaşandığı net bilinmiyor. Ancak olayın oluş şekli göz önünde bulundurulduğunda son ihtimalin daha olası olduğu düşünülüyor. Doğu Alman hükümeti özellikle çocuklara yönelik bir dizi kitap ve broşür yayınladı.

Entomolojik silahlanmanın savaştaki mevcut potansiyelini gördükten sonra stratejistler, böceklerin kullanımına oldukça hevesli hale geldiler. Bu düşünceye sahip başlıca ülke ise Japonya'ydı. İkinci dünya savaşı sırasında Japonya, entomolojik silahlanmayı geniş skalada yürüttü. İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransızlar ve Almanlar, düşman yiyecek kaynaklarını yok etmek için Colorado patates böceklerinin seri üretimini ve dağıtımını sürdürüyorken; Japon ordusu, bulaşıcı hastalık taşıyan bitleri düşük irtifalı uçaklarla taşıyor ve kolera bakterisini taşıyan sinekleri paketlenmiş bombalar halinde bırakıyorlardı. 2002 uluslararası tarihçiler sempozyumuna göre Japonlar tahmini 440,000 Çinliyi bulaşıcı hastalık taşıyan bit ve kolera kaplı sineklerle öldürmüştür.

UJİ Bombası

Uji bombası, vebalı bitleri içeren Japonlar tarafından gerçekleştirilmiş en başarılı biyolojik silahtır. Eski tip Uji’ler porselenli kırılabilir bir silahtı, 55 pound ağırlığında ve 4.7 galon tutabilecek kapasiteye sahiplerdi. Ancak yeni nesil Tip 50 Uji bombası (1940 yılında piyasaya sürüldü), havada patlamazsa silahı (ve içeriğini) tahrip eden bir kontak sigortası içeriyordu. Ayrıca 55 kilo ağırlığındaydı ve 3 galon tutabiliyordu. Tip 100 Uji bombaları ise tip 50’lerden daha büyüktü. Ağırlığı 110 poundu ve 7 galon tutabiliyordu. Japonlar, Tip 100'ü, büyüklüğü ve hasar olasılığı nedeniyle Tip 50'den daha az kullanıyorlardı. Tip 50 bombası, 30,000 vebalı pireyi taşıyabiliyordu.

Anta, Mançurya’da yapılan saha denemelerinde zemin seviyesinden 660-980 fit (200-300 metre) yükseklikte patlamayla yayılan pirelerin yüzde sekseninin başarılı bir şekilde yayılmaya devam ettiği ve yüksek rüzgarlı koşullar altında bombadaki mevcut kaplamanın en iyisi olduğu sonucuna varılmıştır. Tip 50 Uji bombası 55 kilo ağırlığında, 3 galon kapasiteliydi.

Japon ordusunun 9. Teknik Araştırma Enstitüsü'nde çalışan Ban Shigeo tarafından yazılan "Noborite Ordusu Araştırma Enstitüsü Hakkındaki Gerçek" adlı kitap, araştırma enstitüsünün arka planına odaklanıyor. Ban’ın kitabında aktardığı gerçekler; geliştirilen çeşitli zehirler, mahsülleri ve bitkileri yok etmek için üretilen biyolojik ajanlar ve 2. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Batı Amerika’ya sürüklenmesi için gönderilen balon bombalarını içeriyor. Savaş sona erdiğinde ise ABD ordusu, Soğuk Savaş'ın ilk yıllarında bazı Noborito üyelerini komünist kamplara karşı düzenlediği operasyonlarda gizlice kullanmıştır.

Ping Fanı. Ünite 731, Japonlar tarafından kurulan birçok biyomedikal araştırma tesisinin en büyüğü idi. Mançurya’da bulunuyordu. Fotoğraftaki bina (a), “fabrika” için aranan bireylerin seçim noktası olarak kullanıldı. (c) ve (e)deki resimlere bakılarak, tesisin büyüklüğü hakkında fikir yürütülebilir.

Japonya, vebalı pireleri silah olarak geliştirmeye niyetli olduktan sonra Kanada ve ABD de bunu takip etti. Ancak müttefik güçler arasında özellikle Kanada vektör kaynaklı bulaşıcı hastalık yayan silahlara öncülük eden ülke oldu.

ABD ile yakın ilişki halinde olan Kingston’daki Queen's Üniversitesi Savunma Araştırma Laboratuvarı şefi Dr. G.B.Reed, ikinci dünya savaşı sırasında yürütülen araştırmalarının vektör-taşıyıcı fareler, sivrisinekler ve veba ile enfekte olmuş pireler olduğunu açıklıyor. Bu araştırmanın çoğu, Amerika Birleşik Devletleri ile birlikte ortak olarak paylaşıldı veya yürütüldü.

Kanada'nın savaş sırasındaki tüm biyosilah programı, Amerika ve İngiltere'nin ilerisindeydi. Kanadalılar müttefiklerinin görmezden geldiği alanlarda çalışma eğilimin deydiler; entomolojik savaş bu alanlardan biriydi. ABD ve İngiliz programları geliştikçe, Kanadalılar her iki ulusla da yakın çalıştılar. Kanada’da yapılan biyolojik silahlanma çalışmaları, savaştan sonra, entomolojik araştırmalar da dahil olmak üzere devam etti.

KAYNAK: wikipedia-internetteki muhtelif makaleler.