Sakarya Üniversitesi, Adapazarı ve çevresi için bir fırsattır. Eskisinden daha çok böyle bu. Prof. Dr. Muzaffer Elmas, bu fırsatın şimdiki adı. Hem üniversite için hem de Sakarya için.

Neden mi? Nedeni basit. Üniversite olmasaydı Adapazarı ne halde olurdu? Rahmetli Selahaddin Şimşek, “Şehirler, kültürleri kadardır!” demişti. Üniversite, şehre kültür getirir. Bilim kültürü, sanat kültürü, birlikte yaşama kültürü… Şehre okumak için gelen öğrencilere 3 soru sorun, kentin sorunlarını apaçık görürsünüz aslında. Beklentiyi de görürsünüz, ihtiyacı da. “Bu, üniversitesi olan Adapazarı.” dersiniz, “Ya olmasaydı?” Eksikliğini kıyaslamak lazım.

Sakaryaspor’un maceralarını Yeni Sakarya web sayfasından takip ediyorum. Serdivan’da stad yapılmaya kalkışılsa, “Bu takıma 40 binlik stad fazla değil mi?” diyenler çıkar. Eh, iyi o zaman, Kentpark’ta Japon kale oynasın takım. Dörtyol Dönüşüm projesi ne oldu? Fiyasko mu? Uzunçarşı’nın içler acısı hali? Ne oldu Anıtlar Kurulu kararı? Şimdi de altyapısı yenileniyormuş. Bir tek orası kusurluydu, malum. Üzeri örtülü ya nasılsa! Yağmur yağdı mı müşteri koşa koşa Uzunçarşı’ya geliyor sanıyorlar… Ya da bize öyle söylüyorlar. 50 milyon turist niye gidiyor Paris’e? Champ Elysee’nin üzeri kapalı ya Fransa’da, ondan herhal... (Engin Ardıç’ın yazılarına alışık olan Engin Gündoğar için not: Champ Elysee yazılır, “Şanzelize” okunur!) New York’ta, 5. Cadde’nin üzerini niye kapatmıyorlar acaba? Gökdelenlerin kaçak katları da görünmezdi aslında. Bilmem anlatabiliyor muyum? Aziz Duran başkandı, yazdım. Bulvar’ın ortasındaki havuzda, betondan bir leylek var, dedim. Yanlışım varmış. “Kuğu”ymuş, bazısı da “Flamingo” dediydi. (Flamingo biliyorsunuz Adapazarı’nın yerli kuşlarındandır. Tıpkı ışıklı, plastik palmiye ağaçları gibi. Onlardan da diktilerdi Donatım kavşağına.) Kuşun ayağı kırık, dedim. “Düzelteceğiz” dediler. Sanırım sapasağlam durup durmaktadır orada. “Yeniden Doğuş” demek olan Bulvar’daki bakır rengi heykel gibi. Hani Ak Parti’nin logosunun 3 boyutlu halini kucaklamış adam heykeli. Rengi de, pozisyonu da, formu da Adapazarı’nı ne türlü temsil ediyorsa artık!

Merkezi sorunlu bu şehrin. Gerisini düşünün. Adapazarı’nı “idare” eden “zihniyet”in “zihniyet problemi” merkezden kenara, Sapanca’dan Karasu’ya, dalga dalga vurdumduymazlık olarak yayılıyor. İlk günden sert girmeyelim, ısınmadık, lif kopmasın, diyorum ama elimde değil. Bir kere sevmişiz bu şehr-i Adazapazarı’nı.

Adapazarı hala, sıkıştığı köşelerden kurtulamamış bir köy azmanı. Şehri idare eden “zihniyet” vizyonunu genişletmekten ısrarla kaçınıyor. Orhan Cami çevresine bakın, ne dediğimi anlarsınız. Kent Meydanı’na bakın, ona keza. Kentin ortasında ama kenarında gibi duran, halka halka çizgili, ama halkaların meydanın merkezinden başlamadığı, merkezini bulamamış başka bir meydan var mı Türkiye’de? Hemen yanı başında Gar Meydanı’na bakın. Kenara, köşeye itilmiş bir görüntü. Kasaba görüntüsü. Başıboşluk, Bulvar’daki banklarda başka pazarlıklara yol açıyor. Emniyet kayıtlarında var, gazete nüshalarında var. Kimse kabul etmek istemiyor ama asıl “ahlaksız teklif” şehre gelişme teklif edecek bir vizyonun olmayışı, bunun sürmesi. Sürdürülmesi. Hasarlı binalar konusu başlı başına facia. Kanıksanmış ama. Normalmiş gibi. Hele herkesin bir diğerine kayıtsızlığı, umursamazlığı yok mu? Asıl dert, o. Cehennemde galiba Adapazarlıların başına zebani koymaya gerek görmeyeceklerdir. Nasılsa, biri çıkıp kurtulmak istese, diğerleri onu paçasından tutup aşağı çekecektir. Milletvekili aday adaylığı sürecini hatırlatmaya gerek var mı?

Geçtiğimiz günlerde Kanal A’da, Ekonomi Gündemi programında, canlı yayın konuğumdu, Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas. Üniversite – Sanayi işbirliğini, bunun ekonomiye katkısını konuştuk.

Türkiye değişiyor. Bürokraside, merkezi yönetimde, eğitimde daha saydam, daha donanımlı, daha mütevazı yöneticiler görmeye başlıyoruz. “Ben profesörüm, her şeyi bilirim.” demeyen bir “Hoca” Rektör Elmas. Samimi buluyorum tavrını, tarzını. Bilim adamı olmanın halk adamı olmaktan uzak olduğu devirler çoktan geride kaldı. Bu nedenle Elmas değerinde bir fırsat diyorum “Muzaffer Hoca” için. Sakarya’yı tanıyor. Üniversiteyi tanıyor. Kadrosunu tanıyor. Aceleci değil. Anlayışlı. Yeniliklere açık. Çalışkan. Demokrat. Dünyadan, dünyanın ne yöne gittiğinden haberi var.

Yeni Sakarya okurunu özlemişim. Yazmayı da. Okur da beni çok özlemiştir diye boş bir hayale kapılmış falan değilim. “Yine mi yazacak?” demesinler yeter. Hoş öyle diyecek az okurum da yoktur. Bilirim. Köşemizi görünce sevinecek(!) olanlara gerekli anekdotu kendimiz verelim. Süleyman Nazif, padişahın son şehzadesine Ertuğrul adını koyduğunu gazeteden okuyunca, “Eyvah!” demiş, “Baştan başlıyoruz.” Öyleyse yeniden merhaba.