Caddeler ve dükkânlar yolumuzun adresleri ve koruyucularıdır. Dükkânlar ticaretgâhlardır. İhtiyaçlarımızı bize sunmak için yarıştadırlar. Çeşit çeşit, rengârenk bin bir çeşit metanın el değiştirdiği havaici asliye meskenleridir. Dükkânlar sadece paranın ve metanın el değiştirdiği adresler değildir.
Nice insanlar var ki dost ziyaretlerini dükkânlar vasıtasıyla yaparlar. Ev ziyaretleri, dükkân ziyaretlerine nispetle meşakkatlidir. Birçoğumuz çarşıya çıkınca dostların dükkânlarına uğrar, selam, sohbet tebessüm ve ikramlarla istirahat ettiğimiz dost meclisleridir.
Dükkânlar biz onları ziyaret edelim diye açılmamışlardır fakat toplumun sosyalleşmesinde büyük görev görmektedirler. Her dükkâna bir günde sayısı azımsanmayacak kadar dost uğrayıp sohbet ve ikrama mazhar olmaktadır. Öyleki hafta da en az yüz markayla çaycısına ikram bedelini gönülden ödemektedir. Onlar bizim gönül yükümüzü çekmektedirler. Hem de bıkmadan, cimrilik etmeden ve yüz asmadan hoş geldin derler. Onlar bizim teneffüs alanlarımız, dert ortaklarımız, bazen ihtiyacımızı gördüklerimiz mekânlar olmakla birlikte sosyal olarak kim bilir ne çok faydalar sağlarlar.
Bize düşen görev onları zora sokmamak, ticaretlerine engel olmamak, nazarlı gözle bakmamak, ikram talebinde makul seviyeyi aşmamak, sıkıntılı ve ödeme vs dertleri olduğunu düşünüp hep güler yüz beklememek, kısacası sevgiyle duayla onları sarıp sarmalamak gerekir. Onlar sadece mal için dükkân değil, dost için sohbet hane, mide için ikram hane, gönül için huzur hanedir. İyi ki varlar. SAĞ OLUN, VAR OLUN, HAKKINIZI HELAL EDİN EY DÜKKÂN DOSTLARI.
Ayeti Kerime; “Dostlarınızın evlerinde yemek yemenizde de bir sakınca yoktur.”(Nur suresi, 61)
AMBULANSA YOL AÇMAK/VERMEK HÜKMÜ?
Ambulansa yol vermenin dini hükmü var mıdır? Elbette vardır. Belki de vacip ya da farz hükmündedir. Yol açmamak da ya mekruh ya da haramdır.
Ambulanslar bize yol açan eskortlar değildir. “Kendin için istediğini, kardeşin için istemedikçe mümin olamazsın” hadisi ambulansa yol açma/verme konusunda bize ipucu vermektedir.
Ambulans bir araçtır. Onun asıl sahibi ihtiyaç sahibi olan hastalardır. Onu yolda boş görseniz dahi, o bir hastaya gitmekte olabilir. Süi zan yapmamalıdır. Sui emsal, misal olmaz derler. Her ne kadar bazı ambulanslar taksi olarak veya yasak olan şeyleri taşıyıcı olarak görsek de asıl olan onlar ana işlevidir. O da hastayı şifahaneye ulaştırmaktır.
Şifahaneye engel olmakla, tedaviye engel olmak aynı şeydir. Günümüzde ise yollarda hasta vasıtalarını görmek daima mümkündür. Bize düşen ise yol açmak ve dua etmektir.
Bazen ambulanslar trafik de kaza yaparak, sürücüleri vefat etmektedirler. Doğrusunu Allah bilir fakat bir hastayı tedaviye yerleştirmek için, dikkatli bir sürüş yaparken vefat ederse inşallah manen şehit olurlar eğer Müslüman iseler.
Bu konuyla ilgili son ayet; “Kim katil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış olur. Resullerimiz onlara açık âyetler ve deliller getirmişlerdi. Ne var ki onların çoğu bütün bunlardan sonra, hâla yeryüzünde fesat ve cinayette aşırı gitmektedirler.”(Maide, 32)
MÜLTECİLERE SIRT DÖNMEK SİZE YAKIŞMAZ EFENDİM
Kendi ülkesinden çeşitli sebepler dolayısıyla göç edenler dün olduğu gibi bu günde vardır ve yarında olmalıdırlar. Ülkesinde yaşam şartları kaybolmuş olanlar, başka bir ülkeye gitmektedirler.
Diğer bir ülkeye göç ettikleri için sığınmacı olanlar, gittikleri ülkelerde çok sıkıntı çekmektedirler. Göç edilen ülkeler zenginleştikçe iltica akımına uğramaktadırlar.
Bizim ülkemizde ve şehrimizde de mülteciler vardır. Maalesef bu konuda ülkemiz ve halkımız yeterli tecrübe ve birikimde değildir. Bu sebepledir ki, şehrimizde ki mülteciler konusunda sıkıntılar yaşanmaktadırlar. Her ne kadar bazı kişi ve kurumlar yardım gayreti içinde olsalar da bunlar yeterli değildir.
Kur’anın ifadesiyle “ibn sebil” olan yolun oğludurlar. Onlar yolun oğlu olurken bizler de yolun kardeşleri olmalıyız. Adına ister ensar deyin, isterse ev sahibi deyin sorumluluğumuzu es geçemeyiz.
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” Hadsi nebevisi uzak yakın tüm komşularımızın sorumluluğumuzu bizler hatırlatmaktadırlar. Tevhid ibadet esasıyla, ihsan üzere ilgiyi emretmektedirler. Lokmanızdan bölüştünüz mü efendim. Unutmayın bizlerde mülteci olmak istemiyorsak öncelikle görevlerimizi ifa etmeli, sonrada bir can bir âlemdir şuuruyla elden geleni geri bırakmamalıdır.unutmayın Allah buyurur ki; ” Yalnız Allah’a ibadet edip O’na hiçbir şeyi şerik yapmayın. Anneye, babaya, akrabalara, yetimlere, fakirlere, yakın komşulara, uzak komşulara, yol arkadaşına, garip ve yolculara (mültecilere vs), ellerinizin altındaki (köle, cariye, hizmetçi, işçi) lere de güzel muamele edin. Bilin ki Allah kendini beğenen ve övünüp duran kimseleri sevmez.”(Nisa,36)
CUMANIN SON SÜNNETİ NEDEN KILINMAZ?
Peygamberimiz aleyhisselam Cuma namazı farzı sonrası sünnet namazı kılmıştır. Bu sünnet Hanefi mezhebin de dört rekâttır. Bazı kaynaklarda ise, cumanın son sünneti iki ve dört rekât olarak zikredilmektedir.
Bu sünnetin vakti Cumadan ikindi vaktine kadar ki zamandır. Önemli olan Cuma ile ikindi arası bir vakitte kılmalıyız. Her ne kadar Cuma mesai ve iş vakti sebebiyle zorluk oluştursa da iki ve ya dört rekat namazı kılmamak için bahane aramamalıdır. Zühri ahir denen –son öğle namazı-ise şimdilik konumuz dışındadır.
Sonuç; Cuma kılan kimse en azından farzından sonra iki ya da dört rekât sünnet kılmalıdırlar. Maalesef bu sünnet terk edilmek suretiyle, bir bidat işlenmektedir. Namazı eda eden ecrini alır, eda etmeyen azab olunmasa da kardan zarar etmektedir vesselam.