Bir partimizin Gurup Başkan vekili bir konuşmasında ;  

              Partisinin G.Başkanının, zahiren gördüğümüz kadarıyla ( batını, kalpleri  yalnızca Allah bilir, kalpleri yarıp bakmak insanın işi değil) partisi hakkındaki menfi imajları silme çabasını, 

             Partisi adına “Devrim” sayılabilecek olumlu adımlar atmasını, 

            Ve halktan kopan partisini tekrar halkla buluşturmaya çalışmasını da baltalayacak şekilde, 

             Diyanet’in okul öncesi eğitim çalışmaları ile ilgili olarak şunları söyledi: 

            “Eğitimde birlik var, tevhid-i tedrisat var, kanunu var. Diyanet okul öncesi eğitim kurumları kuruyor, eğitim birimi kuruyor, okul öncesi eğitim birimi. Okul öncesi eğitim Diyanet’in işi mi, milli eğitimin işi mi? Sübyan mekteplerini kurmuşlar,  kurumsallaştırmaya, kalıcılaştırmaya, zorunlu yapmaya çalışıyorlar. Bu kafayla, orda işte bilimin ‘b’si yok, fiziğin ‘f’si, matematiğin ‘m’si de olmuyor üniversiteye gidince. BİR ORTAÇAĞ ZİHNİYETİNE yönelmenin, bunu kurumsallaştırmaya çalışmanın, ne bu cumhuriyete faydası var, ne bu millete faydası var, ne anayasaya uygunluğu var.”  

              Muhtevasını/içeriğini inceleyip, orada eğitime, okul öncesi eğitime,  İslam ve Kur’an eğitimine aykırılıklar bulup, tenkit etseydi be eksikliklere ortaçağ zihniyeti deseydi, kimsenin itirazı olmayacak, ilaveten de kahir ekseriyet tarafından da memnuniyetle karşılanacaktı. 

              Doğrudan İslam, Kur’an eğitimini hedef alıp, toptancı bir yaklaşımla, bütünü reddetmesi ve buna da ortaçağ zihniyeti demesi, elbette abesle iştigal oldu. Haklı tepkiler yanında, siyasi rant elde etmelere, siyasette kullanmalara da büyük bir imkan sunarak, iyi bir malzeme oldu. 

              Mevzuya politika üstü, tarafsız ve adil bir gözle baktığımızda, toptancı ve bütüncül bir yaklaşımı, İslam/Kur’an eğitimini ortaçağ zihniyeti görmeyi, fevkalade yanlış buluyor ve kınıyoruz. 

              Muhtevasına/içeriğine bakarak, okul öncesi eğitimin temel esaslarına uygunluk yoksa, 

              Pedagojik şartlara uymuyorsa, 

              Muallim /öğretmen formasyonu eksik, fiziki mekan, araç gereç ve sıhhi şartlar yönünden eksikler varsa, 

               Ve hepsinden mühim mi; 

               İslam’ın temel esaslarını ihtiva etmiyor, Kur’an’ın mesajı doğru verilmiyorsa, 

               İSLAM’ın; 

               ADALET, AHLAK, DOĞRULUK, DÜRÜSTLÜK, EHLİYET ve LİYAKAT, 

               ZULÜM KARŞISINDA SUSMAMA ve DİLSİZ ŞEYTAN OLMAMA ilkelerini ihtiva etmiyorsa, 

              “Kim olursa olsun zalimin karşısında, kim olursa olsun mazlumun yanında olmayı” zerk edecek bir eğitim değilse, 

               Nerede bir yanlış, nerede bir zulüm varsa, orada en önde yürümeyi önermiyorsa, 

               Kul/insan hakkı yememeyi ve çalmamayı, 

               Kardeşliği, sevgiyi, saygıyı, yardımlaşma ve dayanışmayı, paylaşmayı ve bölüşmeyi öğretmiyorsa, 

               İnsana, çevreye, hayvanlara, bitkilere, toprağa, havaya ve suya saygıyı içermiyorsa, 

               En başta “insan kirliliği” olmak üzere, tüm kirliliklere karşı çıkmıyorsa, 

               İslami, milli ve yerli bir nesin yetişmesine zemin hazırlamıyorsa, 

               İLMİ, BİLİMİ, ÇALIŞMAYI, ÜRETMEYİ VE BÜTÜN BUNLARI KENDİ İÇİN DEĞİL, MÜSLÜMANLAR VE MASUM İNSANLIK ADINA yapmayı benimsemiyorsa, 

               YALAN, DEDİKODU, GIYBET, İFTİRA, ALGI, MANİPÜLASYON, HAKARET, aşağılama, ötekileştirme, düşmanlaştırma, şeytanlaştırma, öcüleştirme, bölme ve nefreti reddetmiyor, İslam’ın bunları şiddetle reddettiğini ve haram kıldığını beyinlere kazımıyorsa, 

               Beden ve çevre temizliğini, büyüğe saygıyı, küçüğe sevgiyi, GÜZEL AHLAKI  öğretmiyorsa, 

               İslam’ı; partiler, mezhep ve meşrepler, ırklar, kavimler, cemiyet ve cemaatler üstü tutan bir anlayış ve idrak ile anlatmıyor, böyle bir eğitim vermiyorsa, 

               Din, vatan, millet ve bayrak sevgisini, ümmet ve insanlık kardeşliğini aşılamıyorsa, 

               Hırsızlığın “kopya” ile başladığını anlatmıyor, argosuz ve küfürsüz bir dil ve ahlak eğitimi vermiyorsa, 

               İşte o zaman ORTAÇAĞ ZİHNİYETİ olur ve bu zihniyetin ta kendisidir diyebilir, bunu tenkit edebiliriz, şiddetle etmeliyiz. 

               O vekil de bunu demeli, böyle demeliydi. 

               O zaman doğru demiş olurdu. 

               Bir çok çok mühim husus da; sayın vekilin bu yanlışına haklı olarak karşı çıkan bizim mahallenin, kendi tarafında da yapılan hatalara da, aynı duyarlılıkla karşı koyması, yüksek sesle itiraz etmesi, dillendirmesi ve karşı çıkmasıdır. 

               Mesela bir vekilimizin  “Bakara makara” demesine, bir bakanımızın “Biz yapmıyoruz, bize Allah yaptırıyor” demesine, ve benzeri birçok yanlışa da. 

               Haksızlık karşısında susan şeytan olmayalım! 

               Yoksa inandırıcılığı olmaz. Çifte sıtandartlı olmayı doğurur. 

                Benim hırsızım iyi, seninki kötü, benim teröristim iyi, senin ki kötü anlayışını İslam kökten reddeder. 

                 Zira Kur’an, Maide Suresi, 8.Ayette şöyle emreder:  “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” 

                Hz. Peygamberimize davasından ve mücadelesinden vazgeçmesi için teklif edilen imkan, nimet ve dünyalıklar karşısında:  “Sağ elime güneşi, sol elime ayı verseniz yine de davamdan vazgeçmem.” dediği unutulmamalı, kapitalist sömürü düzenine entegre olmaktan, kapitalizme abdest aldırmaktan ya da abdestli kapitalizm! Oluşturmaktan sakınılmalıdır.