Beyhekim Hastanesi’nin kurucusu ve sahibi Hikmet Kırdar, Irak kökenli bir aileden gelmedir…
Kendisi, Saddam’lı zulüm dönemlerinde bir yolunu bulup ülkemize gelmişti, ailesiyle birlikte…
Bugün oğlu Dr. Mehmet Medar Kırdar’ın başarıyla yönettiği Beyhekim Hastanesi, O’nun eseridir…
İlimizde saygın yere sahip özel hastanelerden biri olarak hizmete devam ederken ve daha çok yapacağı işi varken ömrü vefa etmedi, aramızdan ayrıldı…
Onu rahmetle yad etmemin sebebi, Irak’ta vefat eden annesinin cenazesine gidememenin üzüntüsü nedeniyle Orhan Camii’nde ruhuna okutulan mevlitteki gözyaşlarına tanık olmamdan kaynaklanıyor…
O geceye damgasını vuran bir başka kişi, bugün Diyanet İşleri Başkanı olan Prof. Dr. Ali Erbaş idi…
Prof. Dr. Ali Erbaş’ın kendine has, dinleyeni büyüleyen, son derece etkili bir ses tonu vardır…
İşte o gece henüz Diyanet İşleri Başkanlığına atanmamış, Sakarya Üniversitesi (SAÜ) İlahiyat Fakültesi Dekanlığı görevini yürütüyordu…
O da Dr. Hikmet Kırdar’ın dostu idi…
O duygulu ses tonuyla Kur’an-ı Kerim tilaveti ve okuduğu kaside, Doktor Kırdar’ın camiyi kaplayan hıçkırıklarıyla birleşince, ortalık bir anda farklı bir iklime bürünüvermişti…
Sadece Hikmet Kırdar değil, camiyi dolduran kalabalığın da aynı duyguları yaşaması, geceye farklı bir anlam katıyordu…
Prof. Dr. Ali Erbaş’ın yüreklere dokunan sesi, merhum Kırdar’ın ana hasretini ateşlemişti…
Bundan bir ay önce ilimizin dinamik sivil toplum örgütü Sakarya Düşünce ve Dayanışma Platformu üyeleriyle yaptığımız Ankara ziyaretinin son durağı, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın başkanlığındaki Diyanet Vakfı olmuştu…
Orada temsil ettiği kurumun faaliyetlerini anlatırken, Türk Diyanet Vakfı’nın sadece ülkemizde değil dünya üzerinde yerine getirdiği hizmet yönüyle bir benzerinin olmadığını söylemiş ve kurum faaliyetlerine yönelik çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu…
Gözü pek, inandığı gibi konuşan ve o doğrultuda yaşayan bir Diyanet İşleri Başkanı olarak, kendinden önce o makamda bulunan mevkidaşlarını aratmayan bir hizmet dönemi içerisinde olduğunu görmüştük…
Hakkında yalan yanlış suçlamalara yönelik, zihinlerde soru işareti oluşturacak konulara cevapları ve bunları bir bir delillerle çürütüşü, onun ne denli büyük bir kurumun sorumlusu olduğunu gösteriyordu bizlere…
Son olarak Hacı Bayram Camii’nde yaptığı Cuma hutbesindeki konuşması “Müslümanım” diyen herkesin şeksiz ve şüphesiz katılacağı birer Allah buyruğundan ibaretti…
Bu konuda üstlendiği büyük sorumluluğu gereğini yerine getiren Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, çıktığı kürsüde bunları dile getirmeyecekti de söyler misiniz bana, başka neyi anlatacaktı!
Bulunduğu makam ve mevkiye yakışır, çarpıcı Cuma hutbesi takdir beklerken, Ankara Barosu avukatlarının hakkında suç duyurusu yapması ve buna ilaveten malum cepheden gelen tepkiler, bu ülkede yaşanılan bir büyük talihsizlik olarak geçti kayıtlara…
Prof. Dr. Ali Erbaş’a desteğin, dağdan yuvarlanan küçük bir kartopunun giderek Müslüman ülkede salyangoz satanları altına alacak bir çığa dönüştüğünü görmek, doğrusu insanın içini ısıtıyor…
Doğum yeri Adapazarı olmamasına rağmen kendisini “Has bir Sakaryalı” olarak niteleyen Prof. Dr. Ali Erbaş’a ülkenin genelinde olduğu kadar ilimizden de büyük destek gitmesi, sanırım O’nun bu konuda yalnız olmadığının en çarpıcı işaretidir…
Bu duygularla, değerli dostumuz Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’a mis kokulu “Peygamber çiçekleri” gönderiyoruz…