İnsan bilincinden bağımsız olan gerçeğe nesnel gerçek diyoruz. Nesnel gerçek belli bir çokluk ve nitelik birliğidir. Metafizik görüş, çokluğu niteliğin karşısına koyar. Aralarındaki bağlantıyı kavrayamaz. Buna karşılık diyalektik görüş nicelikle niteliğin birbirinden ayrılmaz bağımlılığına dikkatimizi çeker ve ona açıklama getirir.

Diyalektikçiye göre, evrende her şey bir zıtlar birliğinden ibarettir. Eğer bir şey –bir nesne, bir olgu- gelişme halindeyse, bunun ana sebebi kendi zıddını içinde taşımasıdır. Zıtların mücadelesi süreci içinde, o şey kendi zıddına dönüşür. Demek ki, her dönüşüm birbirine karşıt güçlerin mücadelesinin sonucudur. Peki, bu dönüşüm nasıl oluyor? Okuduğunuz yazının konusu bu sorudan hareket ederek diyalektiğin dördüncü kanununu açıklamaktır.

Bir görüş tarzı “dönüşüm” dediğimiz olguyu şöyle açıklar: Dönüşüm yavaş yavaş meydana gelen, bir dizi ufak değişimlerle kendini gösterir. Örneğin, ham elma, ileri doğru bir dizi küçük değişmelerle olgun elma haline gelir. Aynı şekilde, toplumlar da azar azar dönüşür ve bu ufak dönüşümler (reformlar) dizisi, neticede toplumun köklü dönüşümünü sağlar. Bu düşünme tarzına ve onun ürünü olan görüşe reformizm (ıslahatçılık) adı veriliyor.

Peki, diyalektikçi ne diyor bu konuda? Diyalektikçi “reformcu” görüşü kabul etmez, tarihten kanıtlar vererek şöyle der: Tarihî değişmeleri dikkatle incelersek görürüz ki, bunlar durmadan dinlenmeden ortaya çıkmazlar, kesintisiz değillerdir. Öyle bir an gelir ki değişim, ufak değişmeler yerine, ani bir sıçrama ile gerçekleşir. Ve “1789 Fransız Devrimi” örneğini verir diyalektikçi: Bu devrim geçmişten yavaş yavaş değil, birdenbire kopuşun bir örneğidir. Yalnız bu olay değil, tarihin bütün kesin dönüm noktaları, âni değişikliklerden, hamlelerden (sıçramalardan) başka bir şey değildir. Bir olgunun nicel değişimi belirli bir noktaya varınca, o olguda nitelik değişmesine sebep olur; işte bu, hamledir, sıçramadır.

‘***’

Diyalektik yönteme göre tarihte olağan olan, devrimlerdir. Sürekli değişmeler elbette vardır, ancak bunlar birikir birikir ve zamanı gelince âni değişmeler şeklini alır. Bilim alanından da kanıtlar vermiştir bu yasaya diyalektikçi, biri şudur: Su 1 dereceden 99 derece sıcaklığa kadar su olarak kalır; yalnızca ısısı değişir. Ancak 100 dereceye gelince, aniden buhara dönüşür; bu kez mahiyeti değişmiştir, bir sıçrama olmuştur.

Genel olarak ifade edersek, bir nesne, mahiyetini (niteliğini) değiştirmedikçe, yalnızca nicel değişmeye uğrar (su örneğinde: önce ısı derecesi değişmiş fakat suyun mahiyeti, niteliği değişmemiştir). Nesne mahiyet değiştirince, başka bir şey haline gelince, değişme nitel olur. Nicel (kantitatif) değişme, “ne kadar?” yani “su ne kadar sıcak?” sorusuna verilen yanıttadır. Su buza veya buhara dönüşünce, bu bir nitel (kalitatif) değişmedir, bir nitelik değişmesidir. Bu durumda su artık su değildir; ya buza dönüşmüştür, ya da buhara. Sadece tek bir derece değişikliği suya birdenbire nitelik değiştirtiyor. Suyu 99 dereceden 1 derece fazla kaynatma; süreçte âni bir kesintiye, bir sıçramaya yol açıyor ve su nitelik değiştirerek buhara dönüşüyor.

Kimyasal bir cismin içindeki molekül sayısı değişmekle, o cisim başka bir cisim haline dönüşür. Nicelik ve nitelik birbirine sıkıca bağlıdır. Her nesne belli nicel durumuna göre belli bir nitelik edinir. Örneğin su 0 derecede katı, 1-99 derece arasında sıvı, 100 derecede gazdır. Suya belli ısı derecelerine göre katı, sıvı ya da gaz hali nitelikleri kazandıran, suyun içindeki atomların nicel değişmesidir. Herhangi bir nesne de, molekül sayısı değişmekle başka bir nesneye dönüşür. Nicel değişmelerdir ki, nitel değişmeleri meydana getirir. Doğada ve toplumda her nitelik değişimi bir nicelik değişiminin ürünüdür.

Demek ki nesnelerin, olguların evrimi hep nicel olmuyor: Olgular değişirken, bir an gelir, nitel bir değişime uğrar. Bu durumu diyalektikçi “nicelik, niteliğe dönüştü” sözüyle ifade eder. Diyalektiğin dördüncü kanunu işte budur: Niceliğin niteliğe dönüşümü kanunu…

Nicel değişme, sıçrama (hamle) dediğimiz şeydir ki, şöyle tanımlanabilir: Nicel değişmelerin birikmesi sonunda birdenbire ve âni olarak nitel bir değişme meydana gelmesi… Sıçramalar doğada olduğu gibi toplumda da vardır. Örneğin bir düşünce, önce nicel olarak çoğalır ve yayılır, sonra bir sıçramayla toplumu etkisi altına alır, niteliğini değiştirir. Doğal ve toplumsal nicelik değişmelerine evrim, nitelik değişmelerine de devrim denir.

Niceliğin niteliğe dönüşmesi yasası; maddenin atom altı düzeydeki en küçük parçacıklarından, insanın gözlemleyebildiği en büyük olgulara kadar son derecede geniş bir geçerlilik alanına sahiptir. Onu varlığın her düzeyinde gözlemlemek mümkündür.

Niceliğin niteliğe dönüşümü gerçeği Antik Çağ’da Megaralı Yunanlılar tarafından da biliniyordu; verdikleri tahıl yığını örneği hayli öğretici: Bir, iki, birkaç tahıl tanesi bir yığın oluşturur mu? Yanıt hayırdır. Peki, birkaç tane daha? Yanıt yine hayırdır. Soru, bir tahıl yığını oluşana kadar tekrarlanır. Sonunda tanelerin sayısı öyle bir düzeye gelir ki, “yığın” niteliği birden ortaya çıkar. Başka bir deyişle nitel bir değişim için, tek tek ufak ve güçsüz değişiklikler belirli bir çokluğa erişince, bunu âdeta başarıyorlar, yani nicelik niteliğe dönüşmüş oluyor.

Küçük değişikliklerin büyük değişmelere yol açabileceği düşüncesine, kimi deyiş ve atasözlerinde de rastlarız: “Devenin belini kıran saman çöpüdür”, “çok el iş hafifletir”, “damlaya damlaya göl olur”, “taşı delen, suyun şiddeti değil, damlaların sürekliğidir” gibi… Niceliğin niteliğe dönüşümü yasası, değişik şekillerde halkın bilincine de sinmiştir: Bir ev kadınının, bir parça tuzun çorbaya lezzet katacağını, ancak biraz daha fazlasının onu içilmez hale getireceğini bilmesi gibi.

Ve diyalektikçi şöyle bağlar sözünü: Doğal ve toplumsal bütün olgular “niceliğin niteliğe dönüşümü” yasasıyla evrimlerini sürdürür. Bu evrim sarmaldır, daima daha üst bir aşamada gösterir kendini.

http://www.cihandura.com/tr/makale/dyalektn-doerduencue-kanunu-hamlel-lerley-veya-nceln-ntele-doenueuemue