TORUNU KAMURAN AKIN: “Molla Dede’m de Kardeşleri de Gözü Tok ve Cömert İnsanlardı”

Ben 1949 Sıraköy doğumluyum. Halit Molla’nın torunuyum. Dedem Halit Molla’nın iki oğlu var: Büyüğü Necati Amca’m 1922’liydi. Halit Molla’nın küçük oğlu, benim de babam olan Fevzi Akın’dır. Babam 1927’liydi.

doğduğum zaman Halit Molla Dede’m 62 yaşındaydı. Ben doğduğum zaman; 1949’larda, biz aynı binada, aynı evin içinde 24 kişiydik. İki yer sofrası kurulurdu her öğün. Raif Amca’mın ailesi, Niyazi Amca’mın ailesi, Necati Amca’mın ailesi ve babamın - Fevzi Akın’ın ailesi. Bu dört aile bir aradaydık biz. Evin en büyükleri - idarecileri olarak başımızda Halit Molla Dede’mle Behiye Babaanne’m vardı. Başta iki kişi; altında dört aile ve çocukları, torunları. Yirmi dört kişilik kocaman ve güzel bir aileydik. Ve çok mutluyduk.

Bir tek kaşık sesi duyulurdu yemeklerde. Başka bir konuşma, şu bu sesi duyulmazdı. Disiplin, saygı, sevgi üst düzeydeydi evimizde.

1953’te Raif Amca’m Kendi Evine, 1955’te Niyazi Amca’m Adapazarı’na Taşınınca Evimizin Nüfusu 14’e Düştü, Çok Üzüldük

Daha sonraları, bizim evin karşı tarafına, Cami tarafına yeni bir ev yapıldı, Raif Amca’mın ailesi 1953’te o eve taşındı. Ardından Niyazi Amca’m, ticaret yapmak üzere Adapazarı Ozanlar Mahallesi’ne taşındı. Geriye evde Necati ve Fevzi Akın ile çocukları kaldık. Bir de en büyüklerimiz Halit Dede’mle Behiye Babaanne’m. 14 kişiye düştük. Pek üzüldük.

Yeri gelmişken hatırlatayım: Raif Amca’mla Niyazi Amca’m, Kurtuluş Savaşı’nda Seyifler’de şehit olan, dedemlerin en büyüğü Aşır Ali Amca’mızın çocuklarıydı.

Benim yetiştiğimde Yusuf adında çobanımız vardı mesela, iyi hatırlarım. O keçilerimizi güderdi; sayısı yüzün üstündeydi. Koyun çobanımız Hasan vardı. Koyunumuzun sayısı da yüzün üstündeydi.

Zekeriya Akın Amca’m Her Cuma Abisi Halit Molla’yı Ziyarete Gelirdi, İki Kuzu Kesilirdi Her Cuma, Biri İki Kardeşindi, Diğeri Köydeki Biz Çocukların

Her Cuma günü, Zekeriya Amca’m bize, abisini ziyarete gelirdi. Biliyorsunuz Zekeriya Akın Amca’mız, Halit Molla Dede’mlerin en küçüğüydü. Daha savaş başlamadan komşu köyümüz Ömeraköyü’ne damat girmişti. Ömeraköyü kestirmeden bizim köye, patikadan on beş dakika mesafededir.

Zekeriya Amca Cuma namazlarını hep bizim köyde, abisi ile birlikte kılardı. Namazdan sonra iki kardeş yer içer doyasıya muhabbet ederlerdi.

Zekeriya Amca’mın geleceği gün, bizim evde iki kuzu kesilirdi. Birini Halit Dede’mle Zekeriya Amca’m ikisi yerlerdi. O kuzu sadece o ikisinindi. Diğer kuzu biz çocukların ve ev halkının hakkıydı. Komşu çocukları da gelirdi bizimle beraber. Köyün çocukları da yer içerdi bizde. Sonra köyde, koyunu olmayanlara da et gönderirdi dedem. Halit Molla Dede’m çok cömert adamdı.

Çok Cömert Adamdı Halit Molla; Sadece Kendi Köyümüz ve Kızılcaali Divanında Değil, Uzak Köylerdeki Fakirlere de Un Gönderirdi

Halit Molla Dede’m de köyümüzdekilere, yalnızca bizim köye değil, çevremizdeki köylere, bütün bir Kızılcaali Divanına, Fındılı’ya, Levent’e; bu köylerde kim garibansa, ekmeği kıtsa ona yardım gönderirdi. 1937 yılında Bulgaristan Muhacirleri gelmişler, Fındıklı ve Levent’e yerleşmişler. Onların çocukları hâlâ bana söylerler, ‘biz geldiğimiz zamana, senin Halit Dede’n gönderirdi bizim unumuzu. Allah razı olsun dedenden. Onun gönderdikleriyle doyardı karnımız’ diyorlar. Olayın üzerinden yetmiş - seksen sene geçse bile, hâlâ teşekkür ederler bana rastlaştığımızda.

Halit Molla Orta Boylu, Geniş Cüddeli, Pehlivan Duruşlu, Tıknazca Biriydi.

Halit Mola Dede’m, orta boylu, geniş cüddeli, pehlivan duruşlu, zaten kendisi de güreşçiymişti, hafif dolgun, tıknazca biriydi. Gözleri siyaha bakardı. O günkü günde fes giyerdi. Cemiyete, ancak bir yere giderken şapka giyerdi. Başı açık gezmedi. Gezene de çok kızardı.

Medreseyi İstanbul’da okumuştu. Eğitimliydi. Molla lâkabını burada almıştı zaten. Dinî bilgileri kuvvetliydi. Herkes dinî konularda gelir, ona danışırdı. Cemiyetlerde düğünlerde sünnetlerde mevlütlerde onu davet ederler, konuşmaları, sohbetleri, duaları ona yaptırırlardı. Onun olduğu yerde zaten pek başkası da söz almazdı. Ona saygı ve hürmet çok büyüktü.

Halit Molla biz torunlarına çok düşkündü. Bizleri çok severdi; hele de beni. Oğlu Fevzi Akın’ın tek oğluyum diye olmalı. Daha beş altı yaşına gelince bizler, torunlarının hepsine, kız erkek ayırmadan, Kur’an’ı, namaz surelerini, abdest alıp namaz kılmayı bizzat kendisi öğretti.

Kahveye çok düşkündü. Kahve değirmeni yanındaydı hep. Kendi çekerdi kahvesini. Üstelik de kendi pişirir, öyle içerdi. Babaanneme veya gelinlerine pişirtmezdi nedense.

Muhabbeti, gelen gideni severdi. Evimizden misafir eksik olmasın isterdi.

Halit Molla Adapazarı’ndaki Kurtuluş Şenliklerine Biz Torunlarını da Götürürdü

Kurtuluş Savaşı Şenliklerine kardeşi Zekeriya Akın Amca’mızla beraber gider gelirlerdi. Dedemin her Kurutuluş Şenliği’nde okuduğu çok güzel bir nutku vardı. Kendi el yazısıyla dört beş sayfa vardı. Onları, o gür sesiyle çok güzel okur, millet de onu alkışlardı. Bu sahneye şahit olmak biz torunları için paha biçilmez, değeri ölçülmez büyük bir mutluluktu.

Bütün Belgelerimizi Alıp İade Etmeyen Gazeteci Zekai Erdal’ın Torunlarından İade Bekliyoruz

Burada büyük bir üzüntümden de bahsetmeden geçemeyeceğim: Maalesef, Hayati Akın Abim, bu ve bunun gibi belgeleri Zekai Erdal adında bir gazeteciye verecekmiş - bize iade edilmek üzere - geldi bizden aldı, 1981 senesi olmalı. O gün elimizde olan ne varsa. Hepsini aldı götürdü Zekai Erdal’a verdi. Halit Molla’ya Atatürk’ten onaylı tabur komutanı olarak binbaşılık kimliği de vardı. Az önce anlattığım nutku da vardı, resimleri de vardı. İstiklal madalyasının resmî belgesi de vardı. Vardı da vardı. Maalesef de bir daha da geri alamadık. Aklıma geldikçe çok üzülürüm. Şimdi bu belgeler ailemizde olsa daha iyi olmaz mıydı? O şahsa, çocuklarına ve torunlarının hakkımızı helâl etmiyoruz. Yeri geldi, söylemeden edemedim. İnşallah bir gün torunları gelir, bize iade ederler. Helâlleşiriz.

Molla Dedem İle Kardeşi Zekeriya Amcam Zıt Karakterliydiler

Halit Molla Dede’m ile küçük kardeşi Zekeriya Akın, çok düşkündüler birbirlerine. Aralarında tam on yaş vardı. Ona hep ‘bizim Deli’, ‘bizim deli Zekerye’ derdi dedem. Ama ‘son zamanlarında benden de çok hoca oldu’ derdi.

Dedem son derece oturaklı, arkasını önünü hesap ederek hareket eden, sözü dinlenen, problem çözen, soranlara akıl veren - yol gösteren, lider yaradılışlı biriydi. Dinî konuları da iyi bildiği için, daha doğru karar veriyordu herhalde. Herkese yardımcı oluyor, yol gösteriyordu.

Küçüğü Zekeriya Amcamız ise, daha aceleci, gözü kara, fazla düşünmeden taşınmadan hareket eden, deli dolu biriymişti. Dedemin ‘Bizim Deli’ demesinin sebebi buydu herhalde.

Giyimine kuşamına çok düşkün değildi ama yemeğine çok düşkündü.

Halit Molla: ‘Biz Bu Memleketi Mal Mülk Edinmek İçin Kurtarmadık. Payıma Düşen Her Şeyi Fakir Fukaraya, Garibanlara Dağıtın!’

Devletimiz de yerli Rumlardan arta kalan dükkân ev ve arazileri, Kurtuluş Savaşı kahramanlarına ganimet olarak vermek istiyor. Halit Molla’yı çağırıyorlar. Diyorlar ki: “Kömürpazarı’nda Rumlardan kalan ne kadar ev ve dükkân varsa senin hakkın, 300 dönüm de arazi senin. İster hepsini sen kullan, istersen bir kısmını çetendeki adamlara dağıt; karar senin” diyorlar. Devletin teklifi bu Halit Dede’me. ‘Hemen tapuyu geçirelim üzerine Halit Molla’ diyorlar. Rahatsız oluyor bu tekliften Halit Molla. Yüzünü ekşitiyor. Bu teklif karşısında, devlet yetkililerine o meşhur sözünü söylüyor. Diyor ki: “- Biz bu memleketi mal mülk edinmek için kurtarmadık. Benim köyde arazim de yiyeceğim içeceğim de bol. Koyunum da var keçim de. Siz bana düşen bu malı mülkü, olmayanlara verin. Fakir fukaraya, garibanlara dağıtın’ diyor.

Arkasına bakmadan Sıraköy’üne, evimize dönüyor. Halit Molla Dede’miz böyle karakterde birisiydi işte. Çok karakterli, onurlu ve tok gözlü birisiydi. Kardeşi Zekeriya Amca’m da Öyleydi

Dedemi Ziyaret Eden ve ‘Bir Emriniz Var mı Efendim?’ Diye Soran Dönemin Valisine ‘Var Vali Bey, Cenazemde Bando Mızıka Takımı, Cenaze Marşı İstemiyorum’ Demişti

O günkü vali kimse, asker miydi paşa mıydı neydi, öyle birisiydi (27 Mayıs 1960 Askeri Darbesiyle göreve getirilen Sedat Kirtetepe o günlerde hem Sakarya Valisi hem de Adapazarı Belediye Başkanlığı görevini birlikte yürütüyordu. F.Tuna), hatırlıyorum; Halit Molla Dede’min ölümünden önceki aylarda, evimize gelmiş, dedemi ziyaret etmişti. Kırmızı plakalı valilik arabasını dün gibi hatırlıyorum. Yemek ikram etmişti Vali Bey’e ve devlet heyetine büyüklerimiz. Yemek sonrası kahveler içilirken, o zaman dedem daha sağlıklıydı tabii, Vali Bey, Halit Molla Dede’me:

“- Bir isteğiniz, bir emriniz var mı efendim” diye sormuştu, dedem de ona,

“- Var Vali Bey; cenazemde devlet töreni, bando mızıka takımı, cenaze marşı, top arabası istemiyorum. Çok sade olsun. Bir de mezarımı büyük, ayrı yapmayın’ demişti.

27 Mart 1961 Pazar Günü, Ramazan Bayramının son günü, yatsı ezanı okununken ruhunu Yaradanına teslim etti Molla Dede’miz. Yetmiş dört yaşındaydı. Ertesi gün, yani Pazartesi günü de defnettik. Bizlere sağlığında hep şunu vasiyet ederdi: “- Benim mezarım sade olacak, başkasından farklı olmayacak. Türbeye döndürülmesin” derdi. Neticede Halit Molla istediği, kendi işaret ettiği Gökçe Ağacın dibinde huzur içinde yatıyor altmış senedir.

Halit Molla’nın torunu Kamuran Akın ile 23.5.2021 tarihinde telefonla gerçekleştirdiğim söyleşi metni.

Yarın: Halit Molla’yı Torunları Anlatıyor