Bediüzzaman siyasete dair üç ayrı tavırdan söz etmiştir:

“Siyaseti dinsizliğe âlet… Dini siyasete âlet… Siyaseti dine âlet…”

Bediüzzaman diğer bir tehlikeli olan, "Dini siyasete âlet etme"yi kesinlikle reddeder…

"Biz İslâm’ı istiyoruz. İslâm’ı iktidara getirip İslâm’a hizmet edeceğiz" diyen anlayışı da kat'iyyen kabul etmez...

"İnkılapçı bir siyaset-i İslâmiye" fikrine muhalefet eder ve öyle çıkanlara karşı da "İslâmiyet güneşi yerdeki ışıklara âlet ve tabi olamaz. Alet yapmak, İslâmiyet’in kıymetini tenzil etmektir, büyük bir cinayettir. Hakikat-ı İslâmiye bütün siyasâtın fevkindedir. Hiçbir siyasetin haddi değil ki, İslâmiyet’i kendine âlet etsin” demiş ve tavır koymuştur…

Ve Bediüzzaman dini siyasete alet edenler için “Dindar ehli siyaset” demeyi tercih etmiştir…

Bu insanlar dindardırlar ama dini siyasete tabi görmektedirler ve önce iktidara gelecekler sonra o iktidarı İslam adına kullanacaktırlar…

Bunun da karşısındadır…

Çünkü din, siyasete tabi ve alet olamaz…

Ebedi elması cam parçalarına değiştirilecek bir iktidar kavgası oyuncağı yapma tehlikesi vardır…

Malum günümüzde de her görüşten seslerin, ayetleri ve hadisleri havada uçurdukları, “En iyi dindar biziz” gibi bir mübarekler yarışı gözünüzden kaçmıyordur herhalde...

Bu da İslamiyet adına cinayettir…

Malum iktidara hakim olan kesime karşı yapılan yanlışları, yine dinden kaynak gösterilerek cihada davet, beddualara davet uygun düşmemektedir...

İslam’ı kullanarak siyaset dizayn edilmemelidir…

Bediüzzaman Said Nursî, içinde bulunduğumuz asra dair şöyle der: "İnsan hayatı bir yolculuktur. Şu zamanda, Kur'ân'ın nuruyla gördüm ki, o yol bir bataklığa girdi."  

O bataklığa giren iki grup insandan söz eder: Yüzden yirmisi, bataklığı güzel bir koku zannedip yüzüne gözüne bulaştırır. Yüzde sekseni bataklığı anlar, pis olduğunu hisseder ama çıkamaz…

"İşte bunlara karşı iki çare var. Birisi, topuz ile o sarhoş yirmisini ayıltmaktır. İkincisi, bir nur göstermekle şaşmışlara selâmet yolunu göstermektir…"

Bediüzzaman, ikinciyi tercih eder: "Topuz"a benzettiği "siyaset"e girmez. "Siyaset topuzu"nu kullanmaz…

Yani, beğenmedim diye iktidarı indirmek için parti kurmaya kalkmaz ya da bir örgütlenme içinde bulunmaz, ya da başka partide kadrolaşmaz çünkü bir elde topuz olması insanlara nur göstermesine engel olabilir…

Bu noktada, tespiti şudur: Taraftar kazanmak için siyasete girseydim elimdeki elmas hakikatlere tarafgirlik gözü, cam parçaları gibi değersiz nazarı ile bakabilirlerdi...

O yüzden siyasete bulaşmaktan yani örgütlü siyaset girmekten şiddetle kaçınmayı tercih eder…

Yani imani hizmet ile beraber siyasi örgütlenmekten hem talebelerini, hem bu yolunu korumuş olur… 

Bediüzzaman, bu noktada şöyle der:  "Hakaik-ı imaniye-i Kur'âniye başka cereyanlara, başka kuvvetlere tâbi ve âlet edilmemek ve elmas gibi o Kur'ân'ın hakikatlarını dini dünyaya satan veya âlet eden adamların nazarında cam parçalarına indirmemek ve en kudsî ve en büyük vazife olan imanı kurtarmak hizmetini tam yerine getirmek için, Risale-i Nur'un has ve sadık talebeleri, gayet şiddet-i nefretle siyasetten kaçıyorlar…"

Yani bizim hedefimiz iktidar olmak, devletin başına geçmek ile değil kalpleri fethetmekledir demek istiyor...

Tabi bu şu demek değildir: Dine zarar verebilme kabiliyeti olan bir oluşumun karşısındaki faaliyete destek vermeyin... Tam tersi gerektiğinde siyasi iktidara açıktan destek vermeyi siyasete bulaşmak olarak anlamak manasızdır…