Din görevlisinin cami ve para ilişkisi sadece yardım toplamak değildir. Camiye, kursa yardım, zekât, fitre, kurban ve afetlerde para toplama olmamalıdır. cemaatini iktisat ve israf ile çalışma aşkı bakımından şuurlandırmalıdır. 

Üretim, ortaklık, iş ehliyeti, liyakat ve yatırım konularında cemaatini teşvik etmelidir. Günümüzde paranın alım gücünün saniyeyle takip edildiği bir ortamda yaşamaktayız. Namaza girerken fiyatlar farklı, çıkınca farklı olduğu dikkatli kişilerin gözünden kaçmamaktadır. Ülke ekonomisi tüm ibadetleri etkilemektedir. Vatanını ve milletini seven biri TL adını verdiğimiz parasını ihtiyacı için biriktirse, bir zaman sonra parasının değerinin çok değiştiğini/düştüğünü fark edecektir.

Enflasyon ve benzeri olaylar namaz başta olmak üzere Müslüman kişilerin imanına dahi zarar verebilmektedir. Fakirlik insan düşüncesi üzerinde olumsuz etki yapar. Muhammed eş-Şeybânî'ınin (ö.189/805) şöyle dediği nakledilir: Ebû Hanife (ö.150/767) ilim meclisinde iken hizmetçisi evde yiyecek kalmadığını söyleyince, o şöyle demiştir: "Allah hayrını versin, kafamdan kırk fıkıh meselesini kaçırttın". Yine Ebû Hanife'nin başka bir sözü şöyledir: "Evinde yiyeceği olmayan kimse ile istişârede bulunma. Çünkü onun fikri dağınık, kalbi meşguldür; kararı isabetli olmaz" "Hâkim, öfkeli iken karar vermesin " hadisi de aynı esası belirtir. İslâm hukukçuları fazla açlık, susuzluk ve benzeri etkenleri öfkeye kıyas etmişlerdir.

Yoksulluk, toplumda huzursuzluk yaratır. Ashâb-ı kirâmdan Ebû Zer el-Gifârî'nin (ö.32/652): "Evinde yiyecek bulamayanın, insanların üzerine yalın kılıç yürümediğine şaşıyorum" dediği nakledilmiştir. Hz. Ömer (ö. 23/643), rızık için çalışmadan oturan ve Allah'a tevekkül ettiğini ileri süren bir topluluğa şöyle demiştir: "Hiçbiriniz; Allah'ım bana rızık ver, diyerek, çalışıp rızık aramaktan geri durmasın. Bilin ki, gökten ne altın yağar, ne gümüş. Allahu Teâlâ'nın; "Cuma namazı kılınınca yeryüzüne dağılın, Allah'ın fazlından nasip arayın" buyurduğunu görmüyor musunuz"

Hz. Ömer'in hilâfeti sırasında şöyle dediği nakledilmiştir: "Devlet malına kimse kimseden daha lâyık değildir. Ben de başkalarından daha lâyık değilim. Her müslümanın bu malda hissesi vardır. Eğer ömrüm yeterli olursa San'a dağındaki çobana bu maldan hissesini veririm"

Ebû Yûsuf (ö. 182/798) Hâlid b. Velîd'ten şöyle nakleder: "Hire Hristiyanları için şunu kabul ettim: Onlardan herhangi birisi çalışamazsa yahut başına bir felâket gelirse veya zengin iken fakir düşer, din kardeşleri ona sadaka vermeye başlarlarsa cizye borcu kaldırılır. Kendisi ve ailesi müslümanların beytülmâlinden geçindirilir. İslâm ülkesinde kaldıkları sürece bu uygulama devam eder. İslâm ülkesini terk ederlerse, müslümanların onlara bakma yükümlülüğü kalkar"

Sonuç ekonomisi bozuk toplumların, parasının değerini koruyamayanın sistemlerin, çalışmayan ve israf eden kişilerin oluşturduğu toplumun dini hayatı zayıflamaktadır.