İnsanlık için tek Hak yol İslam’dır! Bu gerçeğe rağmen müslümanlar, İslam adına yalan yanlış, eksik ya da gereksiz bilgilerle ve bunları da ücret karşılığı yapanlarca uyutulmaya devam ediyor.

Ramazan vesilesiyle yine meydan, gerçeklerin üstünü örten, insanları Allah’ın indirdiği ve peygamberin öğrettiği İslamın özünden uzaklaştırıp, bidat ve hurafeler sarmalına dolayan hoca ünvanlı Bel’amlara kaldı... Kürsülerden ve medya üzerinden dayattıkları, hakkı içermeyen lüzumsuz, sözde ‘dinî’ konularla gerçekleri anlatmadılar, anlatmıyorlar, anlatmazlar da...

Ülkede cinayet, hırsızlık, gasp, tecavüz gibi her türlü insanlık dışı suçlar işlenirken, inanç boşluğu yüzünden intiharların, ihanetlerin, bunalımların giderek çoğaldığı, hakça bir paylaşımın olmadığı, sosyal adaletin, insan onuruna yakışır bir yaşamın sağlanamadığı, güçlünün zayıfı ezdiği, saygı, sevgi ve hoşgörünün kaybolmaya başladığı bir ortamda; Müslümanları, “Sakız çiğnemek orucu bozar mı? Teravih kaç rekat kılınmalı? Kandillerde ne yapmalı?... gibi lüzumsuz, faydasız sorulara cevap aramakla meşgul ettiler.

İslam dairesinde kalabilmenin temel esasları olan; şirksiz iman, tağutları reddetme, salat gibi konuları es geçip, müslümanlığı; tesbih çekme, kandil kutlama, ölülere Kur’an, mevlit okutma gibi ritüellere indirgeyerek hem kendilerine hem bu topluma zülmediyorlar!

Bu alim görünümlü zalimler, toplum gerçeğe ulaşmasın diye mi çalışıyor!  Amaçları ne? Onlar, Allah katındaki durumları nicedir, hiç düşünmezler mi?

İşte ayetler ve İslamî kaynaklar bu konuda ne diyor:

Kur’an’ın; “Ayetlerimi az bir karşılık ile satmayın” mealindeki ifadesi, Allah’ın yüce kitabını ve dinini kişisel ve maddî çıkarlar için kullanıp yanlış yorumlayanlara, haramları helâl, helâlleri haram göstermeye kalkışanlara karşı kesin bir uyarısıdır.

Buradaki husus; gerçekten belli bir para karşılığı ayetlerin satımını gerçekleştirmek değildir. Bilakis, “dinlerini dünyaya satmak” Allah’ın indirdiği ayetlerinde ortaya koyduğu emir ve yasaklarını -fani dünya hayatının değersiz menfaati uğruna- çiğnemek, kalplerindeki imanlarına rağmen, şeytanın ve nefs-i emarenin telkinlerine boyun eğmek gibi süflî ve aşağılık bir konumun sergilenmesi söz konusudur.

***

Belam: Sahip bulundukları ilim hazinelerine karşılık, “dünya” için “din”ini satan, ahiretini dünyaya değişen ve bu doğrultuda azgın yöneticiler ve tağutlara yapılan yakıştırma...

1. Terbiyesiz, aç gözlü, pisboğaz, obur.

2. Hz. Musa hakkında İsrailoğullarını kandırarak yalan söyleyip dünya menfaatından ötürü gerçeğe sırtını dönen, bilge olmasına rağmen küfrü tercih edip Hz. Musa’ya beddua etmesiyle tanınmış olan “bel’am b. baura” adında İsrail kabilesinden bir zatın adı.

Zalim sistemleri dört ayaklı bir masaya benzetirsek, bunun üç ayağını Firavun, Haman ve Karun, dördüncü ayağını ise Belam oluşturmaktadır. Belam, diğer üç unsurun meşruiyet kaynağıdır. Denilebilir ki; Belam olmadan Firavun, Haman ve Karun’un ayakta kalması mümkün değildir.

Kur an’da Bel’ama işaret eden ayetler şudur:

“Onlara, şeytanın peşine taktığı ve kendisine verdiğimiz âyetlerden sıyrılarak azgınlardan olan kişinin olayını anlat. Dileseydik, onu âyetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hâli böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler.” (A raf Suresi: 175-176)

Köpek sahibine yaranmak için kendisine kemik atılsa da atılmasa da soluyan bir varlıktır. Belam sıfatlı ilim adamları da hakikatları gizleyerek sahibi olan iktidar sahiplerine karşı sürekli solur. Önüne kemik atılıp atılmamasının fazla bir önemi yoktur. Burada özellikle dikkat edilecek husus Belamlığın bir isimden çok onun gibi davranan herkese yakışacak bir sıfat oluşudur. Belamların tarih boyunca sabit olan vasıfları Allah katından gelen dini tahrif etmeye çalışmalarıdır. İslamın hükümlerini idarecilerin keyiflerine uygun şekilde yorumlamaları genel ahâklarıdır. Zalim sistemleri din adına tezkiye/temizlemek veya temiz göstermek asli görevleridir. Bu görevi yaparken illa bir menfaatleri olması da gerekmez. Onlar her halükârda güçlünün safında bulunurlar. Mümkünse faiz ve içkiyi zalim idareciler meşru gördüğü için helal, başörtüsü ve kurbanı zalimler memnun olmadığı için haram ilan etmekten çekinmezler. Biz Müslümanların vazifesi zalimlerden uzak durmak ve onlara yardımcı olmamaktır. Belamlara karşı uyanık olmak sorumluluk alanımızdadır. Nitekim Resulullah (sav) Ebu Hureyre (ra)’ın rivayetine göre şöyle buyurmuştur:

“Ahir zamanda zalim idareciler, fasık yardımcılar, hain hakimler ve yalancı alimler gelir. Her kim onlara yetişirse sakın onların yardımcıları, vergi memuru, haznedarı ve onların emniyet memurları olmasın.”

Hadis-i şerifi bir okuyup bir düşünelim. Allah, tüm müminleri dinimize kasteden Belamların şerrinden korusun...

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Ali imran Suresi: 104)

Allah, Müslümanlar olarak bizim böyle olmamızı istiyor. Şu anda kötülüklerin, kötülerin, kötülük taraftarlarının, kötülüğe çağıranların çoğaldığı, iyilerin, iyilik taraftarlarının, iyiliğe çağıranların çok az olduğu, kötülerin herşeye egemen olduğu bir zamanda, hayrın, iyiliklerin unutulup şerrin hayır diye kabul gördüğü bir dünyada insanlık buna ne kadar muhtaç değil mi?

(Devam edecek)