Namaz, zekat gibi İslamın tartışılmaz farzları ile işi olmayanlar, “Ramazan ayında Allah için oruç tutan herkesin geçmiş günahları bağışlanır” hadisine dayanarak, tüm günahlarından toptan kurtulacağı inancıyla bir ay aç kalmayı ibadet sayıyor... Öyle bir hale gelmişiz ki müslümanlık sanki sadece Ramazan’dan Ramazan’a ve 11 ay her şey serbest!

Madem Ramazandayız, bu ayın ruhuna uygun olarak, inandığımız dinin gerçeklerini hatırlayalım...

Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Ali imran, 104)

İslam, kurtuluşun tek yoludur... Öyleyse bu toplumun hayıra çağıranları, iyiliği emredenleri ve kötülüğü men edenleri kimlerdir? Müftüler, imamlar, hocalar ya da tarikatlar mı? Bu toplumun itibar ettiği, peşinden gittiği, biad ettiği, kişi, grup ve cemaatler mi?.. Din adına anlattıkları, vaazettikleri ve dayattıkları şeyler İslamla ne kadar bağdaşıyor? Hazırcı toplum, hiç araştırmadan, sorgulamadan kendine yakın bulduğu kişi, gurup, cemaat ve bir mezhebe tabi olduğundan, dinde ayrılıklar var...

MEZHEP İHTİLAFLARI

Mezheb görüş demektir. Hakkında açık ayet ve hadis olmayan konularda ilim adamları kendi metotlarına göre görüşler ortaya koymuşlar ve bu yüzden mezhepler arasında ihtilaflar meydana gelmiştir.

Mezhepler kesinlikle din değildir. “Ben bir mezhebe tabi değilim” demek kişiyi dinden çıkarmaz. Fakat bu sözü, mezheplerin görüşleri ile amel etmeye gerek duymayacak kadar bilgi sahibi olanlar söylemelidir! Asıl yanlış olan; körü körüne mezhep taklitçiliğidir, mezhepleri tamamen doğru kabul etmek, doğru ya da yanlış olacağını kabul etmeden her dedikleri ile amel etmektir... Mezheplerin de yanlış yapabileceklerini, gerektiğinde bir başka mezhep ile amel edileceğini ve yine gerektiğinde (mezheplerin ayet ve hadise aykırı görüşlerinde) hiçbir mezhep ile amel etmeyip sadece ayet ve hadisle amel gerekeceğinin farkında olmalı. Bir görüşün doğru olup olmadığı da ancak onun Kur’an ve sünnete uygunluğu ile anlaşılabilir.

“Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir.” (Enam,159)

Âdem’den bu yana Allah’ın razı olacağı tek yaşam şekli, kullarının üzerinde hiçbir otoritenin olmadığı, eşya, hayvan, doğa ve insana zarar vermeden vicdan, akıl, fıtrat, adalet ve tevhid üzere özgürce ve özgünce hayattır.  Bu yaşam şeklinde cemaat olmak diye bir olgu yoktur. Zira ayrılık haramdır. Ayrılmak yoktur ki cemaat kurmak olsun. Bilinen bütün cemaatler, dinler, ideolojiler, mezhepler, tarikatlar, dernek, vakıf ve partiler bu yaşam biçimine ters, üzerlerinde siyasi, dini, toplumsal ve nefsi otoriteler olan, bu ayrılmak haramını işlemiş gruplardır.

ŞAKA MI, GERÇEK Mİ?

İki arkadaş ramazan ayında, yazın sıcağında tarlada çalışıyorlar. Yorgunluğa ve sıcağa dayanamadıkları için kana kana su içiyor ve bilerek kasten oruçlarını bozuyorlar. Sonra pişman olup, doğruca il Müftüsüne gidiyor ve durumlarını izah ederek ne yapmaları gerektiğini soruyorlar.

Müftü efendi arkadaşlardan birisine soruyor:

-Sen hangi mezheptensin?

-Şafî mezhebindenim efendim.

-Tamam sen gününe gün, yani bir gün oruç tutacaksın? Diyor ve sonra diğer arkadaşa soruyor:

-Peki sen hangi mezheptensin?

-Hanefî mezhebindenim efendim.

-Tamam sen de 1 gün tutmadığının yerine, 60 gün de Kefaret olmak üzere toplam 61 gün oruç tutacaksın.

Hanefî şaşırır, sonra kendini biraz toparlayıp, Müftü efendiye sorar:

-Altmış bir mi?..

-Aynen öyle...

-Ama Müftüm, ben arkadaşım ile ayni Allah’a, aynı kitaba, aynı peygambere inanıyorum ve tuttuğum oruç da aynı oruç? Bu nasıl olur? Şafî arkadaşıma bir günü yeterli kabul eden Allah’ım, benden neden 61 istesin? Şey... Yoksa Allah ile İmâm-ı Azam Ebu Hanife arasında bir sorun mu var?.. Şey efendim mümkün ise ben Şafî olmak istiyorum...

-Olmaz öyle şey.

- Efendim, o zaman ben mezhepsiz olsam?

- Sapıtıyorsun bak, olur mu öyle şey...

Sonunda zavallı Hanefî’nin tepesi atar.

-Müftü efendi, ben orucumu Allah için tutuyorum. Allah da kişilere özel ayrı din göndermeyeceğine göre bu iki görüşten biri yanlış olamaz mı? Bir yanlış varsa cezasını ben neden çekeyim? Allah bana ceza yazdıysa Şafî arkadaşıma neden yazmadı? Suçumuz Hanefi olmaksa şafi olmak neden suç değil? Hem biz senin görüşünü sormaya geldik, ama sen bize Hanefinin, Şafî’nin görüşünü anlatıyorsun. Senin görüşün yok mu? Bu iki görüşten hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğuna karar veremiyor musun?

-Şey!.. Ben kim, görüş açıklamak kim? Nasıl olur?

- Öyleyse bu iki görüşün hangisi doğru, hangisi yanlış, kim belirleyecek?

-Allah bilir.

-O bilgiye ulaşma şansımız yok mu?

-Var işte, mezhep imamları açıklıyor.

-Hocam, bu durumda Allahın hükmü hangisinin görüşü oluyor?

-İkisi de.

-Pardon hocam, Allah aynı konuda böyle iki ayrı karar verir mi? Sizce burada bir çelişki yok mu?

Bu sefer de Müftü efendinin tepesi atar

-Arkadaşım, siz şu mezhepsiz sapıklardan olmayasınız?..

-Pardon hocam, mezhep ne demek?

 Hımmm anlaşıldı size önce mezhebin ne olduğunu anlatmak lazım. Mezhep, kelime olarak yol, gidiş, tarz ve görüş demek..

 -Müftü bey özür dilerim, az önce siz bu konuda bir görüşünüzün olamayacağını söylemiştiniz, değil mi?

-Evet. ..?

-Hocam mezhep eğer görüş demekse ve sizin de bir görüşünüz yoksa sizin bir mezhebinizin olduğundan nasıl söz edebiliriz?

-Şeyyy... Sen bana mı mezhepsiz diyorsun?

-Yok efendim, estağfirullah da hani kafam karıştı, ondan sordum!