Ülkemizde, özellikle de mülteciler sonrası “Dilenmek” giderek farklı bir geçim kaynağı halini aldı...

Buna önemli oranda yerli halktan da katılan olunca dilencilik bir meslek (!) olarak alt tabakanın vazgeçemediği kolay kazanç yolu olarak alıp başını gitti…

Sayıları her geçen gün artan ve giderek toplumsal bir yara halini alan bu kronik hastalığın önüne geçmek, mutlak manada zabıtanın aldığı tedbirlerle mümkün olamayacağa benziyor…

Bizim ülkemiz ve insanımız “Allah rızası” kelimesine karşı aşırı duyarlılığa sahip…

Dilenmeyi kolay kazanç yolu olarak benimseyen grupları organize eden ve işin püf noktalarını anlatan dilenci baronlarının, piyasaya kaliteli (!) dilenci pompalamasının da bir bedeli olduğu söyleniyor...

Bu da dilenmeyi özendirecek hale getiren ve işin kaymağını yiyen perde arkası baronların giderek çoğalmasına ve genç-yaşlı, çoluk çocuk demeyip kandırdıkları kimseleri, camiler başta olmak üzere şehrin önemli yerlerinde sanatlarını icra (!) etmeleri için devreye sokmalarına yol açıyor…

İnsanları merhamet duygularını ayağa kaldıracak sözlerle kandırıp, topladıkları günlük hasılatları patronlarına belli bir komisyon karşılığı teslim ediyorlar…

Bu konuda şehirler arası hızlı bir trafik yaşanıyor…

Geçen hafta Adapazarı Belediyesi Zabıta Müdürlüğü’ne getirilen Ersin Kıroğlu, istihbarat kökenli eski bir emniyetçi olarak, sanırım bu işin kaynağına inip sorunu çözecek bir yeni uygulamaya gidecektir...

Zira artık işin tabiri caizse cılkı çıktı…

İhtiyacı olup da dilenenlerin de önüne geçecek bu salgın hastalıkla gece-gündüz demeyip mücadele eden zabıta güçlerine halkın yardımı olmadıkça, tam anlamıyla başarı beklemek de haliyle zor oluyor…

O nedenle nasıl ki “sinek balcıyı gözünden tanırsa” halkımız da bu konuda uyanık olmalı ve kendilerini yanılgıya götürecek beylik sözlerden etkilenmeden dilenciye yardımı kesmeli…

Böyle önemli bir görevi varken kalkıp bu doğrultuda taşın altına elini koyan yetkilileri suçlayanların olduğu günümüzde, işin sonunu getirmek sanırım hiç de kolay olmayacak…

Peki halkımız kime ya da nereye yardım etmeli ki gönlü rahat olsun!

Göstereceğim öncelikli iki önemli merkez var…

Biri Yetim ve Öksüz Çocuklar Eğitim ve Yardımlaşma Derneği (YÖÇEYDER), diğeri SAKVA ve de benzeri kuruluşlardır ancak…

Dilencilikte sınır tanımayıp minik çocukları cami önlerinde dilendirmekle bedavacılığa alıştıran, toplumsal yaşamdan koparan, onların hayatla tanışmasını yanlış temeller üzerine oturtan acımasız dilenci baronlarının önüne geçmenin tek yolu, bu doğrultuda gerçekleşen ve etkili olacağına inandığımız zabıtai önlemlere destek yanında, yardımları keserek caydırıcı olmak gibi önemli bir yeni başlangıca gidilmesi, artık kaçınılmaz bir hal almıştır...

Bu konuda zabıtaya karşı çıkan bazı kişilerin olduğunu da üzüntüyle görüyor ve kınıyoruz…

Son olarak zabıtaya saldıran ve tabancasını almak isteyen bir dilencinin ibretlik hali, bilmem neyi ifade ediyor…

Bırakın, herkes görevini yapsın…

Yapsın ki bu hastalık sona ersin, mini mini yavrular alet edilmesin ve dahi gelecekleri karartılmasın…

Bir toplumsal hastalık olan dilencilik ancak böyle yapıldığı zaman meslek (!) olmaktan çıkar…

Bilmem anlatabildim mi!

Bu doğrultuda taşın altına elini koyacak yetkili-yetkisiz herkese ve her kesime Bizim Bahçe’den “Beyaz güller” gitsin istedik…