Son aylarda ülkemizin çeşitli illerinde aralıklı olarak meydana gelen sarsıntıları, şiddeti ne olursa olsun gereken önlemin alınması adına “önemli bir uyarı” kabul edip vakit geçirmeden tedbir almak zorundayız…

1999 asrın afetinin sarsmadığı hiçbir bina yoktur bölgemizde neredeyse…

“Sağlam” deyip içine girdiğimiz binalar dahil o dehşet dolu gecede ayakta kalıp da yorgun düşmeyen bina olabilir mi!

Hal böyle iken şartlar bizi bu binalarda oturmak zorunda bırakmış olacak ki, kimi allanıp pullanarak, kimi onarılarak, çoğu takviye edilerek ayakta kalan çok katlı yapılarda oturan halkımızı, yurdun çeşitli yerlerinde meydana gelen hafif ya da orta şiddetteki depremler tedirgin edecek boyutlara ulaştı…

Bunu takiben, kentsel dönüşüm denilen bir yeni yapılaşma tavsiye edilmeye başlandı…

Özellikle de Sakarya gibi üç büyük deprem yaşamış, bir yenisinin de adım adım yaklaşmakta olduğu varsayılan bir ilde böyle büyük operasyonlara girişmek, sanıldığı gibi kolay olmayacak…

Bu konuda akıl veren çok…

Hele de İller Bankası payının büyük bölümü vergi iadesi adı altında vergi merkezleri başka illerde bulunan yerli yabancı sermayeli büyük firmalara giden bir ilde, deprem öncesi kentsel dönüşüm gerçekleştirmek, sanıldığı gibi kolay olmayacaktır…

Peki kadere teslim olmak ve mevcudu korumak, muhtemel acıların açtığı ve de açacağı yaraları sarmaya yetecek mi!

Keşke bu soruya olumlu cevap bulacak bir ortam olsaydı…

Deprem deyince ilk akla gelen ülke Japonya’nın bu konuda aldığı önlemlerin başında “Deprem değil, bina öldürür” sözü doğrultusunda hareket için bugün başta Sakarya olmak üzere, sıkıntılı illerde yaşanan imkansızlık insanı çaresiz bırakmakta, yerel yönetimler değil devletimiz dahi işin içinden çıkmakta zorlanmaktadır…

İşte böyle bir tablo mevcut iken bir de Suriye’de, Irak’ta ve Libya’da geleceğimiz adına, bugüne değin gelmiş geçmiş hiçbir hükümetin cesaret edemediği cesur hamlelerle Ortadoğu ve Libya’da hak arayışı adına verilirken mücadele, ülke içinde gerçekleşmesi kaçınılmaz kentsel dönüşümlere istenildiği oranda yer verilmeyişi düşündürücü olsa gerek…

Evet…

“İnsanları deprem değil, binalar öldürür” anlayışına göre tedbir almak ve sağlıklı bir dönüşüm ile yıkılmadan ayakta kalmanın getireceği yükü göğüslemek için herkesin ve her kesimin elini değil, gövdesini taşın altına koyma zamanı geldi, geçmesin istenir!

İşte öylesine kritik ve zor bir süreç yaşanıyor ülkenin her köşesinde…

Bize gelince…

Deprem yorgunu bir ilde yaşamanın faturasını ödemenin değil, ayakta kalmanın hesabını yapmak istiyorsak, üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeliyiz ki binaların öldürmesinden kurtulalım…

Bu anlayışla halkımıza, belediyelerimize ve devletimize kolaylıklar dileyerek,  “Peygamber çiçekleri” gönderelim istedik…