15 Temmuz  kalkışmasından hemen sonra, meydanlara toplanan ( hemen hemen her akşam o meydanlarda olmaya çalışan bir insan olarak ) ve yaklaşık üç hafta süren  “Darbeye karşı milli irade”  gösterilerinin  ilk gününden beri, “demokrasi mi, milli irade mi”  sorusu ve sorunu hep gündemimde oldu.

                 İlk günden beri “Milli irade” diyenlerden ve ısrarla bunu savunanlardan oldum

                 Henüz hiç kimse dillendirmez,  bu işi konuşmazken, hem sosyal basın yorum ve paylaşımlarımda,  hem de oturup kalktığım her yerde, “DEMOKRASİ” değil, “MİLLİ İRADE DENİLMELİDİR”  fikrini  ilk savunanlardanım. Daha sonraları, az da olsa, hem mahalli hem de umumi ülke  basınımızda, aklıselim yazar ve düşünürlerimiz bu fikri savunmuş ve “Milli” duruş sergilemiş, destek vermişlerdir. Yeni Şafak yazarı “Yusuf Kaplan” başta olmak üzere.

                 15 Temmuz’dan  itibaren, mütedeyyin bildiğimiz ( maalesef ekser insanımızda kabukta kalmıştır) bir çok insanımız; “ Demokrasi nöbeti, demokrasi meydanı” gibi ifadeler  kullanırken, bendeniz ısrarla; “Milli irade nöbeti, Milli irade meydanı” denilmesi gerektiğini ısrarla savundum ve uyarılarımı müteakiben yaptım.

                Zira, bu millet meydanlara  demokrasi için, demokrasi rızasına, niyetine değil, “milli irade” niyetine çıkmış (çıktık), “benim irademe ipotek koyma, benim seçtiğimi illegal yollarla alaşağı etme, edemezsin” demek, sandığa sahip çıkmak  için meydanlara toplanmış, kalkışma gecesi, “demokrasi,”  “demokrasi rızası” için değil, “milli irade” ve hepsinden mühimi, “Allah rızası” için canını feda etmiş, “şehit” olmuştur. Allah rızası dışında hiçbir eylem zaten şehitlik makamını kazandırmaz.

              Defalarca yazdım ve paylaştım.

             Demokrasi;  Yonan, Grek menşeyli, onlara ait bir kelime ve kavram olup, dimoskratia, dimoskratos, dimokratia kelimelerinden gelmektedir.

             Yani bize, bizim dilimize, bizim medeniyetimize, kültürümüze, tarihimize, geçmişimize, özümüze ait değildir.

             Daha da önemlisi,  kapitalizmin, emperyalizm ve siyonizmin, yeni sömürge rejimi, düzeni, sömürecekleri ülkelere dayattıkları, uzattıkları, işlerine geldiğinde savundukları ve korudukları, korutturdukları, işlerine gelmeyince, bekledikleri neticeyi vermeyince yedikleri bir havuç, bir puttur.

            Bunu çok bariz bir şekilde Mısır’da, seçimle kazanıp işbaşına gelen Mursi’ye, Cezayir’de %65 oy alarak mahalli seçimleri kazanan FİS’e, Filistin’de seçimi alan Hamas’a yapılanlardan, dimoskratos havarilerinin bu seçimler karşısında tavrını, icat ettikleri dimos kratia putunu nasıl yediklerini net bir şekilde gördük.

          Yine Gürcistan’da, Ukrayna’da ve daha birçok yerde, “Kadife devrimlerle” seçimleri ve demokrasi putlarını nasıl yediklerini hep beraber müşahade ettik. Dimokratia- demoskrates-demokrasi adına Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da, Suriye’de ne cinayetler işlediklerini, Kızılderili yerlilere, Zencilere neler yaptıklarını ibretle seyrettik.

          Yine seçimle gelmiş iktidarlara, ülkemiz de  yıllardır ne tür operasyonlar yaptıklarını da (Menderes’e, Demirel’e,  Özal’a, Erbakan’a, Ecevit’e ve şimdi de mevcut iktidara), hep beraber gördük, görüyor ve yaşıyoruz.

         Hem İslam’da “haram” olan birçok şeyin,  dimoskratia/ demoskratos/ demokrasilerde “meşru” olduğunu bilmeyenimiz yoktur. İslam’da fuhuş, zina, faiz, içki, çıplaklık, domuz eti, işgal,sömürü,soykırım, lüks, israf ve daha birçok şey men edilirken, bu sistem içinde bunların tümü meşru görülmekte, sistemin özünü, temelini oluşturmaktadır.

         Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere “Milli irade” demeli, bir isim verilecekse, bu kelimeyi, bize, millete ait bu kavramı kullanmalıyız.

         Daha kapsamlı bir ifadeyle, her işimizde, her faaliyet ve icraatımızda “İSLAMİ, MİLLİ, YERLİ” olmaya, bunlardan olanı tercih etmeye çalışmalı, çabalamalıyız. Bu ortak paydamız olmalıdır. Bu milleti, bu vatanı, bu bayrağı seven, ben yerliyim, milliyim diyen tüm partilerimizin de bu hassasiyette olduklarını düşünüyoruz.

           Bu meyanda bir isim vereceksek, bir meydana isim arıyorsak, bu “Milli irade” olmalıdır.

           Esasen, isimleri çok büyük zaruret olmadıkça değiştirmemeli, yeni bir isim vereceksek, yeni yerlere, yeni açılan tesislere, okullara, caddelere ve benzeri, ilk defa isim zarureti olanlara vermeli, oralarda değerlendirmeliyiz.

           Haber doğru ise, Ankara’da “Kızılay” meydanının adı  da“Milli irade” meydanı olmuş. Tercih  doğru ama, Ankara ile özdeşleşmiş, yerleşmiş, marka olmuş, hem de milli, yerli olan “Kızılay”  isminin değiştirilmesinin doğru olmadığı kanaatindeyiz.

           Yine, Camili mahallemize, “15 Temmuz” adının verileceği, ceridelerde ve sosyal basında yer almaktadır. Bunu da doğru bulmuyoruz. Zira “Camili,” yerleşmiş, oturmuş, hem de İslami, milli ve yerli bir isim, inancımıza, dilimize, kültürümüze, medeniyetimize uygun güzel bir isimdir.

          “15 Temmuz” ismi bir yere verilmeli mi? Hiç tereddütsüz verilmeli. Ama bu, yeni isimlendirilen bir yere, mesela, bitmek üzere olan sıtadımıza (15 Temmuz Sıtadı), yeni yapılan bir okulumuza, caddemize, parkımıza veya herhangi bir tesisimize verilebilir, verilmelidir.

            Sakarya Kent Meydanını ismi ise “SAKARYA MİLLİ İRADE, MİLLİ HAKİMİYET ya da MİLLET MEYDANI” olmalıdır. Öncelikle meydanı,  ivedi elden geçirdikden  sonra.

              Bizim kardeşlerimiz! hususen buna, İslami, yerli, milli olmaya çok ama çok dikkat etmelidirler.

              “Cumhuriyetimize” sonuna kadar sahip çıkacak, onu koruyup geliştireceğiz. Ama bizim cumhuriyetimiz, “HUKUK CUMHRİYEYETİ” “ADALET CUMHURİYETİ” olacaktır, olmalıdır.

              Başka tanımlara, takılara, isimlere ihtiyaç yoktur, olmamalıdır.