İnsanlık tarihi içinde din en önemli saiktır.

Dinin yaşam alanında ise Resul ve Kitap öne çıkmaktadır.

Din bir anlamda tercih edilen hayat nizamı olarak ele alındığında ister vahye dayalı, isterse beşeri olsun hayat hak ve batıl dinler arasında bir mücadeledir.

Zalim ve katil rejimin sembol ismi F iravun dahi batıl ve tağut düzenini devam ettirmek için dini koruma saikıyla hareket ettiğini söylemektedir. 

“Bir de Fir'avn: bırakın beni, dedi: öldüreyim Musâyı da o rabbına duâ etsin, zira ben onun dininizi değiştirmesinden ve yâhud arzda bir fesad çıkarmasından korkuyorum” 40/26

            Yeryüzünün halifesi olma şuurunu kaybeden günümüz insanı, yurttaşlık ve vatandaşlık söylemleriyle özgürlüğü sorgulamayı unutmuştur.

Ülkemizde ki rejim değişikliği batılılaşmayı kendine kıble olarak seçmiş ve temel değerlerini toptan silmiştir.

Arap rejimlerine benzememekle öğünürken, tam bir batılı da olamamıştır.

Darbe sever tabiatıyla daima korkuyla yaşamıştır.

Sivil bir zihniyet oluşturamamıştır.

Militarist bir sistemin dikte edilmesiyle kalp ve akıl yerine silah ve korkuyla yaşamı sürdürmüştür.

            İlmin irşat ediciliği sadece bir duvar yazısı olarak kalmıştır.

Hâkimiyet şura prensibiyle milletin olma iradesi de duvara asılı bir portre olarak anılmıştır. Batı istikametinde ki sistem, İslam’ı tam olarak terk etmezken, İslamcı olanların kahir ekserisi ise batılı olarak yolunda devam etmeyi tercih etmektedir.

Mabetleriyle İslam, eğitimiyle çağdaş bir hayatı yaşayan toplumumuz daima iç ve gönül yorgunluğuyla mücadele etmektedir.

Yorgun ve birbirine selam veremeyecek kadar dargın bir toplum oluşturulmuştur.

Ortak bir selam sözcüğünü dahi yadırgamıştır.

“…Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onların Allah’tan başka yardımcıları da bulunmaz.” 13/11

İslam davasının erleri olarak “Dava” şuurunu yaşatmak yerini, şahısları yaşatmayı davaya eş olarak görmek bir anlamda davaya şirk karıştırmak olmuştur.

Bu gidişat zamanla sistemle ve rejimin soğuk yüzüyle izzet bulmaya evrilmiştir. “ İzzet (-ü şevket) i onların yanında mı arıyorlar? Hakıykî bütün ululuk ve kudret Allah’ındır.” 4/139

Dün Galip hoca ünvanlıyla (C. Bayar.) sarık ve cübbesiyle görev alanlarla bu günkü bazı sarık ve cübbeliler “milli ibadette” buluşmuşlardır.

Nasıl ki Kıbrıs da bazı yetkililer değişim ve çözülme yaşadıysa, Anavatanda da İslam davetçisi olduğunu söyleyenler saf değiştirerek güç ve sistemden yana tavır göstermektedirler.

Ehl-i Kitap ulemasına benzeşen kişiler (şahsiyetler değil) sıradan bir birey olarak solumaya başlamışlardır.

İlmi gizlemek lanete kapı aralamaktır.

Davadan şahsa, şahıstan kurulu nizama teslim olan anlayış, cemaat olma özelliğini taraftarlık ile sürdürmeyi istemektedir.

Çıkılan yolun sadakatli olması varılacak yolun sadakat garantisi olmamıştır.

Gerçek ve doğru olan, çıkılan ve varılan yerin müştekim çizgide olmasıdır.

“De ki: "Rabbim! (Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. (Çıkacağım yerden de) beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar.

Katından bana yardımcı bir kuvvet ver." 17/80