Bir ayda, iki ayda yağması gereken veya beklenen yağmurlar artık bir-iki günde yağar oldu. Son dönemlerde bu rakamlarla da ortaya konuldu. Mesela; geçtiğimiz günlerde Serdivan ve Erenler’i sel bölgesine çeviren, can alan, konutları, sokakları kullanılmaz hale getiren, tarlalardaki ürünleri sıfırlayıp, çiftçiyi dönülmez zararların içine sokan 24 saatlik yağışın miktarı, birkaç yıl öncesine kadar bir-iki aylık yağışın miktarına eşit.

Bu kadar kısa sürede, bu kadar hızlı ve bu kadar çok yağmur düşünce, yağmurun eski halleriyle matematik cetveli yapan belediyeler de ters köşe oldu. ‘Sağanak’ kelimesi artık eskisi gibi, şöyle bir yağar geçer anlamından, yoğun yağışa dönüşmeye başladı. Bunu rakamlar da, uzmanlar da aynı senkronize içinde ifade ediyor. Meteoroloji uzmanları mayıstaki yağışların hazirana kaydığını, yaz sıcaklarının da temmuzda yaşanacağının altını çiziyor.

Birkaç örnek vermek gerekirse: Meteoroloji Genel Müdürlüğü Hava Tahmin Şube Müdürü Ahmet Uçar bakın ne diyor; ‘Yaklaşık bir aydan bu yana özellikle kuzey kesimlerden gelen üst seviyedeki soğuk hava etkili oluyor. Yer seviyesinde ısı fazla olduğu için genellikle öğleden sonraları başlayıp belli bir süre devam eden yağışlar yaşıyoruz.

Genelde mayıs ayında görülen yağışlar bu yıl haziran ayında da görülüyor. Bu yağışlara sistemin biraz ötelenmesi diyebiliriz. Bir de geçmiş yıllara göre, yağış miktarı normallerin üzerine çıktı. Örneğin Ankara’nın 50 yıllık ortalaması 35 milimetre iken, bu yıl ise bu miktar 100 milimetreye yaklaştı’

Ortalamaya bakıldığında bir günde bir aylık yağmur alıyoruz. İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selahattin İncecik bu konudaki düşüncesi ise şöyle; ‘Gördüğümüz bu yağışlar konveksiyon tipi yağışlar. Normal cephesel tipli yağışların yani yılın belli dönemlerinde karşılaştığımız yağışlardan faklı olarak aşırı ısınma sonucunda meydana geliyor.

Lokal ve daha kısa süreli yağışlar bunlar ve birden bire aşırı ısınmadan kaynaklanıyor. Dünyanın yağış rejimi değişti, iklim değişikliği bu. Yani belli aylarda beklediğimiz yağışlar, örneğin bir ay boyunca beklediğimiz yağışlar artık 1-2 günde meydana gelecek’

Bakın , ‘Geliyor’ demiyor. ‘Gelecek’ diyor. Artık öyle eskisi gibi, Meteoroloji’den, ‘sağanak’ uyarısı aldığımız zaman bu uyarının felakete yakın boyut olacağını bilmemiz gerekiyor. Bu konuda bir de İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Şen’i dinleyelim; ‘Şu anda yaşadığımız yağışlar, küresel ısınmayla ilgili olarak gerçekleşen yağışlar. İleride bu tür yağışların daha şiddetlisini de yaşayacağız.

Şu an yaşadığımız yağışlar da haziran aynı sonuna kadar devam edecek. Ancak haziran bittiğinde ise bu yağışları arar hale geleceğiz. Çünkü bu kez yine küresel ısınmaya bağlı olarak sıcaklıklar artacak. Örneğin İstanbul’da yaz aylarında gördüğümüz sıcaklıkların ortalama 3 derece fazlasını yaşayacağız. Yani bu kez daha fazla ısınma olacak’

Sonuç olarak; bütün bunlar şunu söylüyor; Başta Büyükşehir Belediyesi ve SASKİ, bundan sonraki ‘yağmur’ önlemlerini yukarıdaki bilgiler ışığında almalıdır. Sakarya’nın, sel yaşanabilecek tüm dereleri, dere geçitleri bir kez daha gözden geçirilip, her zaman gelebilirliği olan bu felakete karşı önlemler almalıdır.

Bu, bir günde yağan bir aylık yağışlar, park bahçelere dikilen çiçeklerden çok, sel felaketi işaretini veren dereler, dere geçitleri ve çevrelerinin önemini bize hatırlatıyor. Büyükşehir ve SASKİ sanıyorum bugünlerden itibaren bu konuya yoğunlaşacaklardır. Yoğunlaşmalılardır. Zira, bırakın mal kaybını, can kayıpları bile kapıdadır. Ve artık bilimin de işaret ettiği gibi artık, eskisi gibi masum yağmurlar olmayacak…

 

Bir protokol üyesinin

eşinden gelen çığlık..

Ramazan geldi ve çeşitli kurumlar her akşam iftar vermeye başladı. Ve bu iftarlara da belli isimler, şehrin protokol üyeleri ile üst düzey dernek, oda, sendika, vakıf, belediye gibi kurumların başındaki insanlar da davet ediliyor. İşte aşağıda okuyacağınız yazı, her akşam, her akşam, bu tür iftarlara davet edilen, protokol üyelerinden birinin eşinin duygu ve düşüncelerini, aslında acı bir çığlığını yansıtıyor. Birlikte okuyalım;

**

‘Ramazan’da tek kişiyi (Ailenin, vakıf, oda, dernek, kurum başkanı olan reisini) kurum adına iftara davet edip, evdeki iftar sofrasında evin hanımını, oruç yaşı olmadığı halde heyecanla yumuk gözlerle sahura kalkıp babasıyla sahur yapan çocukları iftarda boynu bükük bırakan kurumlar; biz bir kurumsunuz, o adam 30 kurumla muhatap, her daveti kabul edince Ramazan o aileye, o eve uğramıyor.

**

O baba 30 gün boyunca her iftara çağrılırsa ailenin, çocukların iftar sofrasının mahzunluğunun hesabını nasıl verirsiniz? Ramazan dışında 11 ay boyunca bu adam neredeydi? Şimdi mi akşam yemek yemek geldi aklınıza? Ayrıca, iftar-sahur programcıları aynı sözlerim size!!! Evin sadece babasını programa çağırıp, aileyi iftarda mahzun ederek vebal alıyorsunuz. Çağırdığınız konuk hayatı tek başına yaşamıyor.

**

Yaptığı hayırları eşiyle, çocuklarıyla yapıyor, farkında değilseniz söylemiş olayım. Bazıları iftarla yetinmeyip, kurum sahurları daveti yapmakta!! Ramazan, muhasebe, itikaf, tövbe ayıdır. Aileyi iftarda yalnızlaştırıp, çocukları Ramazan’dan soğutmaktasınız. Önce düğünlerimiz için davetiyelere, ‘Çocuk getirilmemesi’ yazıldı. Sonra iftar davetiyeleri aileye yapılmayıp, babalar gasp edilmeye başlandı. Artık biraz durma vaktidir..’