Ilgaz Anadolu’nun
Sen yüce bir dağısın
Baharda yeryüzünde
O cennetin bağısın

Çankırı bende en çok, çocukluğumun bu şarkısıdır. Çocukluk türküsü mü desek. Ne şirin, ne sıcak, ne içimize ılgıt ılgıt akan güzel bir şarkıdır bu. Tıpkı çocukluğumuz gibi.

Çankırı bende yüce bir dağ, yüce bir yerleşim, yüce bir şehirdir. Öyle hayal ettim daima onu ben. Arkasında başı dumanlı yüce bir dağ, yamaçlarındaki mahallelerden oluşan tarihî ve şirin bir şehir. Arkada, geride şehre derinlik katan bir kale. Gittim gördüm; yanılmamışım; neredeyse hayallerimin tıpkısı bir şehir Çankırı.

Bir kere gittim. Bir hafta kaldım. Yeminle size bin kere daha giderim. Öyle sevdim Çankırı’yı. Öyle sevdirdi bana Çankırı kendisini.

Aramızda kalsın; benim için bir şehrin kadimliği, derinliği, eskiliğinin bir göstergesi de Dar’ül-Hadis’i olmasıdır. Çankırı bin yıllık bir Dar’ül-Hadis’e sahiptir ki, bu Anadolu’daki ilk Darü’ül-Hadislerimizdendir. Belki de ilkidir. Biz Müslüman Türklerin, Anadolu serüvenimizin başlangıcını gösterir. Tapu senedimiz hükmündedir. Döneminin bir nevi üniversitesidir. Ve Çankırı o Dar’ül-Hadis’iyle ne kadar öğünse azdır. Biz de Çankırı’mızla ne kadar öğünsek azdır. Diyeyim size.

Gangra, Çangra, Çengiri, Çankırı. İsminin tarihi akışı bu.

Ankara’yı da hatırlatmıyor mu size? Unutmadan: Ankara’nın gölgesinde kalmış bir şehrimizdir Çankırı. Resmen, fiilen, her yönüyle. Adeta Ankara’nın uzakça bir ilçesidir sosyolojik yönden. Tıpkı Çorum gibi, Yozgat gibi, Kırıkkale gibi. Hatta Niğde, Kırşehir, Nevşehir gibi.

Çankırı’daki her evden, iki kişiden birisi Ankara’ya yerleşmiştir. Neredeyse her iki kardeşten biri, her üç kardeşten ikisi, her beş kardeşten üçü artık Angara’dadır, Angaralıdır, Angaracıdır.

Çankırı iyi yüz bin nüfuslu ortalama bir Anadolu vilayetidir. Zaten on iki ilçesinden birisinin adı da Ortadır. İlçelerinden Ilgaz ilgimi çeker ilkin. Sonra Şabanözü. Bir de Atkaracalar. Ne sıradışı yerleşim isimleridir bunlar. Ne hoş ve sıcak isimlerdir. Kızılırmak ilçesi de çok yakışıyor Çankırı’ya.

Çerkeş bir ildir Çankırı. Aman ha, serkeş değil Çerkeş. Başka çağrışımlarla karıştırmayın lütfen.

Beni şeker gibi mi seviyorsun, tuz gibi mi? diye bir masal sorusu vardır hepimizin zihninde. Bu sorunun cevabı Çankırı’da ayan beyan bellidir: Tuz gibi. Tuz mağaraları ünlüdür Çankırı’nın. Tuz hem en büyük lezzet, en büyük şifa, en büyük kazançtır Çankırı’da. Tuzdan gece lambası bile almıştım, ayrılırken şehirden. Birçok kişi gibi ben de.

Her şey bir yana; zihnimde en olumlu Çankırı izlenimi, izlemeye - yaşamaya da diyebilirim hatta - Yaren Gecesi. Olmaz böyle bir şey. Geleneksel seyirlik bir oyun, bu kadar mı güzel, bu kadar mı doğal, bu kadar mı entelektüel olabilir: Her çıkan davet ettiğine bu kadar mı güzel şiir, mani, türkü, atasözü okutuyor. Şakalar, şaşırtmalar zirve. Mizahın dibi gerçekten de. Bizzat yaşadım, şahidim ben buna. (Baba misafir ağam hitapları, sekiz sene sonra, dün gibi aklmda.)

Entelektüel şehir Çankırı. Öyle böyle değil. Bir belediye başkanı düşünün; adı İrfan Dinç. (Benim gittiğim 2013’te başkan oydu.) Sezai Karakoç üstadımızdan ben diyeyim kırk, siz deyin altmış şiir okuyor. Hem de ezberinden. Güven veren tertemiz bir kişilik. Hiç hilafsız söylüyorum, Akhisar Belediyesi eski başkanı Salih Hızlı ile birlikte, bugüne kadar tanıdığım en entelektüel iki başkandan birisi. Şiir gibi başkan. Şiir başkan hatta. Ne çok yakışmıştı Çankırı ile İrfan Başkan birbirlerine.

Bir irfan şehri Çankırı. İrfan medeniyetinin şehri.

Benim için Çankırı, ta kırk sene öncesinden, üniversite öğrenciliğimiz döneminden Sabahattin Aşlakçı Ağabeyimdir. Yiğit, mert, ağırbaşlı. Milli, yerli, vakur. Köroğlu duruşlu adam. O da Ankara’da mukim tabii ki her üç Çankırılının ikisi gibi, otuz senedir. Ama bir ayağı hep Çankırı’da. Gönlü lebalep Çankırılı onun, biliyoruz, görüyoruz. (Belki de ben Çankırı’yı ilkin Sabahattin Ağabey ile sevdim. Muhtemelen de öyle.)

Ha bir de hikâyeci Mukadder Gemici’dir bizim evde Çankırı. İstanbullu ama, anadan da babadan da Çankırılıdır. Evimizin büyük kızı o. Eşimin kardeşi, kızımın ablası. Vefalı yürek. Altın kalpli kız. Karbeyaz hikâyecimiz o bizim. Yüreğindeki Çankırı sevgisi, kültürü, özlemi dipdiridir onda daima, biliyoruz.

Sonra entelektüel yönetici / teknik adam Yılmaz Çiğdem kardeşim. Güzel de hikâyeler yazıyor artık. Sabahattin Ağabey gibi o da iliklerine kadar mert yiğit yerli Çankırılı bir adam.

Tanıdığım her Çankırılının ortak özelliği: Ilgaz Dağı kadar başı dik, Anadolu kadar yerli, tuz gibi şifalı, her biri yumuşak ve altın kalpli.

Türkü ambarıdır, türküler membağıdır da Çankırı. Her biri birbirinden güzel, sıcak, bizden türküler. Onlarca, belki elli, altmış türkü. Benim en sevdiğim mi? Söyleyeyim:

Kahve Yemen'den gelir/ A canım bülbül çimenden gelir de /Ak topuk beyaz gerdan / A canım her gün hamamdan gelir of
Dalyandan gel suna boylum dalyandan aman / Sen doldur da ben içeyim fincandan aman.

Çankırı özbeöz Türk’tür. Çankırı özbeöz Müslümandır. Çankırı özbeöz Yörük’tür. Deyimlerine atasözlerine manilerine kadar elbette. Gösterişsiz, sade, yalındır Çankırılı. Yalınkılıçtır da.

Çankırılı Oğlan babadan öğrenir sohbet gezmeyi, kız anadan öğrenir sofra düzmeyi der uyarırken birini. Adama dayanma erir, ağaca dayanma çürür diye öğüt verir. Yoktan çıkmaz, pekten çıkar şeklinde ahlâkî ve sosyolojik bir analiz yapar da kapıyı varlığa aralık tutar az biraz: Var evi kerem evi, yok evi verem evi.

Yarenliğin bu kadar yaygın köklü zengin olduğu şehirde en leziz yemek Yaren Güveci olmaz da ne olabilir. Yumurta Tatlısı da en az onun kadar nefistir, benden duymayın da. Keşkeksiz, höşmerimsiz Çankırı olur mu, değil mi ama?.. Ne de olsa Yörük şehri o; onlarca başka Anadolu şehrimiz gibi.

İlk söyleyeceğimi en son söylemeliyim: Bana Akademi-Çankırı’yı yaptırtarak, bir hafta süreyle iki yüz liseli ve üniversiteli genci otuz şair yazar yönetmen oyuncu ile buluşturan dönemin Çankırı Valisi Vahdettin Özcan’a - ki yaklaşık beş yıl Çankırı valiliği yapan, şehrin tarihinde en uzun süre görev üstlenen valisidir - beni Çankırı sevdalısına dönüştürdüğü için kendisine büyük bir teşekkür borçluyum. Gençlerin aydınlarla tarihi konaklarda hanlarda müzelerde bulup kaynaştığı ne güzel bir etkinliğe ev sahibi yapmıştı valisi sayesinde Çankırı. Ve ne çok şair ve yazara tanıtıp sevdirmişti Çankırı’yı delikanlı vali Vahdettin Bey. Başkan İrfan Dinç ile elele vererek.

Tavsiyem odur ki, her medeniyet sevdalısı kişi, ömrü hayatında en az bir defa Çankırı Kalesi’ne çıkıp dünya gözüyle o güzel Türkmen şehrini temaşa eylemelidir. Huzuru, estetiği, şehri solumalıdır. Eylemezse büyük kayıptadır; benden duymuş olun!

Çankırı, sırtını yüce bir dağa yaslamış kadim bir Türkmen şehridir.

Yüce gönüllü altın kalpli başı dumanlı insanların şehridir.

Çankırı; yüce gönüllü insanlar şehri, diyarı.

Yalçın kayalıklar
Göklere yükseliyor
Senin dumanlı başın
Bulutları deliyor