İslam tarihinin ilk döneminde adına “Mescid” denen kurumlar zaman içinde “cami” adını almıştır. İslam’ın ilk vahyi bir mescid de olmamıştır. Peygamberimiz ’in anne baba evi Mescidi Haramın çok yakınındaydı. Fakat ilk vahiy Hira Nur dağında ve evinde olduğunu okuruz. İslam sadece mescid ile sınırlı değildir. Yeryüzünün ibadet için konulan ilk ev Ka’bei Muazzamadır.

Peygamberimiz aleyhisselam Medine’ye hicretinde yol üzerinde iki mescid inşa etmiştir. Kuba ve Ranuna mescitleridir. Daha sonra da Medine-i Münevvere de Mescidi Nebevidir. Peygamberimizin mescid ile uyguladığı hükümler Mekke’de değil, Medine de örneklik teşkil etmiştir. Allah Resulünün döneminde mescidler çok amaçlı olarak inşa ve kullanıma açılmıştır. Ö dönemin en önemli üç ihtiyaç belirlenmiştir. Namaz, ashabı suffe ve ilim olarak kaydedebiliriz. Erkek ve kadın şahsiyetlerin peygamberimizi görme ve dinleme bakımından en önemli bir merkezdir.

Tarih boyunca camiler namazın dışında farklı bir hizmet alanları için kullanılmıştır. Bu özellikler ihtiyaçlar ile örtüşmektedir. Günümüzde ve özellikle cumhuriyet döneminde ise camiler farklı bir özellik arz etmiştir. Devlet ve toplum yapısının tercih değişikliği sebebiyle halkın bir kısmı camilerden uzak kalmış ve bırakılmıştır. Müslüman halkımız kendi inisiyatifiyle mahallelerine farklı form ve planlarda sadece namaz merkezli cami inşa etmiştir.

Camiler mahalle ihtiyaçlarına göre değil, cami derneklerinin görüş ve imkânlarına göre yapılmıştır. Bu sebeple de cami sayısı, ihtiyaç oranlı inşa edilmemiştir. Ülkemizde ve şehrimizde ki camilerde kendisi ve görevlisinin hikâyesi olanlarının çok az olduğunun farkındayız. Var olanlarında sürdürebilir olamadığını müşahede ediyoruz.

Mahalle camilerimizin yönetim ve hizmetinde dört şık vardır. Müftülük, cami görevlileri, cami derneği ve son olarak da cami cemaatidir. Bu hizmetlerin içinde kadının adı yoktur. Mescid Nebevi ve kadın ilişkisinin günümüz mescitlerine göremiyoruz.

Biz Müslümanlar dünü anlatarak ve özleyerek günümüzün hizmetini sunamayız. Örnek alarak alsak da günümüze çözüm olamamaktadır. Müftülük devletin kurumsal bakışını, görevli ise aldığı eğitim ve tecrübesini, cami derneği ise imkân ve bakış açılarıyla beraber cemaat ise daha ziyade hizmet ve olaylara sessiz kalmaktadır. Dört dörtlük bir hizmet için bu dört kurumun aynı istikamette olmasını gerektirmektedir. Bu ise pek mümkün görünmemektedir. Laik bir devlet de Müslüman ve din görevlisi olmanın önünde ki problemlerin ve engellerin görülmesi gerekir.

Bazı camilerin yanı başında veya civarında Kur’an Kursu eğitimi yapıldığı malumumuzdur. Bazı camilerin hizmet ve civarında tasavvuf bağıda azda olsa görülmektedir. Günümüz cami hizmetleri vakıf ve derneklerden daha çok, din görevlisi merkezli olarak hizmet sunmaktadır. Bu hizmetler bazen yöneticiye, bazen cemaate ve bazen de derneğe rağmen yapmaya çalışmışlardır. Diyanet İşleri Başkanlığı son yıllarda cami hizmetlerinde bir farklılık uygulamasını düşünüp istese de bu faaliyetler tam anlamıyla yaygınlaşarak uygulama alanına geçememiştir.