Rabbimizin inayeti ve milletimizin dirayetiyle çok büyük bir tehlikeyi önledik, çok büyük bir belayı defettik başımızdan…

Allah beterinden ve tekrarından korusun, milletimizi ve memleketimizi muhafaza etsin…

15 Temmuz gecesinden beri hep kahramanları ve hainleri konuştuk, konuşuyoruz…

Oysa bir de arada kalanlar var…

Ne hain diyebileceğimiz, ne de kahraman olarak niteleyebileceğimiz insanlar bunlar…

Ben böylelerine “çakma demokrat” diyorum…

Bir tanesi de benim bu çakma demokratların…

Darbe gecesinin büyük bölümünü evimde televizyon izleyerek geçirdim…

Bir ara dışarı çıktım ama çok fazla kalmadan geri döndüm…

Facebook ve Twitter’dan yaptım yorumlarımı, klavye mücahidi hesabı…

Sonrasında da gösterdim çakma demokratlığımı…

Demokrasi nöbetlerinin tamamına bir fiil katılmadım örneğin…

Bir gün olsun sabahladığım olmadı meydanda…

Arada sırada boy gösterdim o kadar…

Oysa gerek darbe girişimi gecesi, gerekse takip eden 24 gece devam eden demokrasi nöbetleri hayati öneme sahipti…

Tanklara, toplara, tüfeklere direnen o eli öpülesi insanlar sayesinde, 24 gece boyunca gözünü kırpmadan meydanda nöbet bekleyen o yiğit insanlar sayesinde keyfini sürüyoruz bu hayatın…

Akşamcılar rakısını, birasını bu sayede içiyor…

Tatilciler bu sayede güneşleniyor plajlarda…

Elimizde popcorn ile filmlerimizi, dizilerilerimizi izliyoruz…

Bu sayede işimize gücümüze gidip geliyor, rutini devam ettiriyoruz…

O hep tepeden baktığımız, o hep hor gördüğümüz, küçümsediğimiz, kimi zaman göbeğini kaşıyan adam, kimi zaman bidon kafalı dediğimiz, koyun gibi gördüğümüz, kılık kıyafetiyle, konuşmasıyla, yeme içmesiyle, tüm yaşantısıyla alay ettiğimiz insanlar sayesinde hala keyifte, neşede velaylaylomda birçoğumuz...

Allah onlardan razı olsun…

Rabbim ağzına kadar çakma demokrat dolu olan memleketimizde böylesi yürekli insanların sayısını artırsın…

Konuşmaya gelince mangalda kül bırakmayan lakin iş icraata gelince kaçacak delik arayan çakma demokratların da gerçek birer demokrata dönüşmelerininasip etsin…

 

Komutanımla

gurur duyuyorum

FETÖ’nün darbe kalkışması sonrası tutuklanan askerlerin listesine bilhassa askerliğini yapmış olanlar şöyle bir göz gezdirmiştir…

“Acaba bizim komutanlar da var mı içlerinde” diye bakmıştır birçoğunuz…

Şahsen ben baktım…

Hemen iki askerlik anısıyla beraber, sonucu bildireyim sizlere: Ankara Mamak'taki MEBS Okulu’nda acemi birliği eğitim alanındayız…

Bir anda ortalık hareketlendi…

Başımızdaki üsteğmen hızla bir yöne doğru koşmaya başladı ve bağıra bağıra tekmil verdi…

Bir de baktık ki kışla komutanı geliyor...

Etrafında daire olduk...

Denetlemeye geldi zannettik…

Bizlere "Kut'ulAmare nedir bilir misiniz" diye sordu... Yüzlerce askerden çıt çıkmadı...

Biz, güya mürekkep yalamış, üniversite mezunu kısa dönem askerler bu soruya yanıt veremedik...

Üzüntüsünü belli ettikten sonra başladı Kut'ulAmare Zaferi'ni anlatmaya, hafif de gözleri dolarak...

Askerliğimin ustalık döneminde de komutanlık karargâhında görevliydim...

Kışla Komutanı'nın emir subaylarına şiir kitabımı hediye ettim, bir tane de komutanımıza ulaştırmalarını rica ettim… 
Aradan geçen zaman zarfında bir gün akşam saatlerinde bir haber geldi, "Paşa seni çağırıyor" dediler…

Elim ayağım birbirine dolandı...

Gittim, kapıyı açtılar, hazır ol'da durup tekmilimi verdim... Ayağa kalkıp karşıladı beni, elimi sıktı…

Otur, ne içersin diye sordu…

Kitabımı okuduğunu, çok beğendiğini, bir zamanlar kendisinin de Sakarya’da görev yaptığını söyledi…

Kendisinin de şiir yazdığından bahsetti...

Zaten masası kitap doluydu…

Kendi şiirlerini okudu…

Daha sonra "Kazım Karabekir'in de şair olduğunu bilir misin" diye sordu...

İlk defa duyuyordum…

Karabekir'den de şiirler okudu…

Çaylar gitti geldi ve yaklaşık 2 saat boyunca koskoca komutanla ben basit bir onbaşı, tarih ve edebiyat üzerine sohbet ettik…

İşte o komutan YAŞ kararlarıyla 1. Ordu Komutanlığı'na atanan Orgeneral Musa Avsever'di...

Beni Kut’ulAmare Zaferi’nden ilk haberdar eden ve askerliğimin en bunalımlı günlerinde bana çay söyleyip makamında şiir okuyan ve de böylesi hain bir kalkışmada vatandan ve milletten yana tavır koyan komutanımla gurur duyuyorum...

 

Şaban Dişli

istifa etmeli mi?

Darbe girişimi sonrası tutuklan askerler arasında hiç şüphesiz en dikkat çekici isim AK Parti Genel Başkanı Şaban Dişli’nin kardeşi Mehmet Dişli oldu…

Haber bültenlerine, gazete manşetlerine ve de yorumlara sıklıkla konu oldu Mehmet Dişli…

Olayın hemen akabinde Milletvekili Şaban Dişli’nin ne yapması gerektiği de tartışıldı uzun süre, halen de tartışılıyor…

Kimisi hemen istifa etsin derken, kimisi de kardeşinin suçundan ağabeyi mesul olmaz tezini savundu…

Ben de aynı görüşteyim…

Kardeşinin suçundan ağabeyi mesul tutulamaz…

Ahlaken de, vicdanen de, dinen de, hukuken de bu böyledir…

Ancak…

Ortada birçok söylenti dolaşıyor…

Deniliyor ki Şaban Dişli kardeşinin terfi alması için çok kulis yaptı…

Deniliyor ki Genelkurmay Karargâhı’nda görev alması için de uzun uğraşlar verdi…

Deniliyor ki Şaban Dişli’nin önüne kardeşi ile ilgili istihbaratlar konduğunda kendisi iddialara sert bir şekilde karşı çıkıp kardeşine kefil oldu…

Soruluyor ki Şaban Dişli, gözaltına alınmadan önce kardeşiyle baş başa 1 saat görüştü mü, görüştüyse ne görüştü?

Soruluyor ki Şaban Dişli’nin senelerce danışmanlığını yapan adamın da FETÖ’den tutuklanması ve bu adamın aynı zamanda Mehmet Dişli ile ortak olması hiç sorgulanmayacak mı?

Neresinden bakarsanız bakın ortada bir sıkıntı var…

İşin en kötüsü de ne zaman Mehmet Dişli’den bahis açılsa ve kendisiyle ilgili bir haber yapılsa “AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin kardeşi” diye başlanıyor söze…

Şahsen benŞaban Dişli’nin yerinde olsaydım olay daha ilk vuku bulduğu anda, olmadı sis bulutu dağıldıktan sonra hem Cumhurbaşkanı’na, hem de Başbakan’a istifamı sunar, takdiri de onlara bırakırdım…

 

Cambaza bak!

Hep derlerdi, “Büyük resme odaklanın” diye…

Zaman zaman yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet iddiaları ne olacak falan dediğimizde “Büyük resim” yanıtı verildi…

Biz uçkur düşkünlerine kafayı takarken, ama şu niye böyle, ama bu niye böyle diye dert yanarken ısrarla “Büyük resim, büyük resim” derlerdi bize…

Meğer haklılarmış…

Biz büyük tehlikenin yanında devede kulak işlerle uğraşırken memleketin altını oymuş adamlar…

Adeta “Cambaza bak” numarasıyla büyük resme odaklanmaktan alıkoymuşlar bizleri…

Ben yine de hırsızın, arsızın ve de yeteneksizin, liyakatsizin bu partide işi yok demeye ve bu tip insanlarla mücadele etmeye devam edeceğim elbette…

Ama bu sefer büyük resme odaklanmayı da ihmal etmeyeceğim…

 

Hüseyin Komite de

göçtü bu dünyadan

Bir meslek büyüğümüzü daha ebediyete uğurladık…

Hüseyin Komite çok neşeli ve zeki bir insandı…

Yazılarını okuyunca ve onunla sohbet edince bunu çok net bir şekilde anlıyordunuz…

Sizi güldürüyor lakin bir bakıma da derin derin düşündürüyordu…

Ben bu mesleğe 2004 senesinde başladım…

O tarihten bu yana çok sayıda gazeteciyi uğurladık öte âleme…

Başta gazetemizin kurucusu Hasan Uyar olmak üzere, Necdet Güngörsün, İlhan Uygun, Cezmi Hakman, Ayhan Hakman. Orhan Polat, Atilla Okumuş, Ziya Üstüngüler, İlhan Okyar, Orhan Mümin ve ismini hatırlamadıklarım birer birer göçtüler bu dünyadan…

Herhalde en son Necdet Güngörsün’ün verdiği bir cemiyet iftarında bir arada gördüm saydığım bu insanları…

Allah hepsine gani gani rahmet eylesin…

Kalanlara uzun ve hayırlı ömürler nasip etsin…