Bütün dünya şu sıralarda Korona virüs denilen “bir delinin kuyuya attığı taşı” çıkartma adına verilen mücadele ile boğuşurken doludizgin, ülkemiz de benzer sıkıntıların çekilmez hale gelmesiyle son derece kritik bir süreçten geçiyor…

Son çeyrek asırda hayal edilmesi dahi kolay olmayan devasa yatırımlar bir yana Akdeniz’de, Suriye’de, Libya’da, Karabağ’da ve nihayet Ege Denizi’nde destansı çıkışlarla dünyanın gündeminden düşmeyen ülkemiz, isterim ki bu sıkıntılı sürecin altından zor da olsa kalkabilsin…

Ancak ne var ki şu anda toplumun hemen her kesiminden feryatlar yükseliyor, içinde taşınması zor dramatik olayların yer aldığı…

Tablo durgun suya atılan taşın çıkardığı dalgalar gibi giderek büyük küçük toplumun tüm dinamiklerini saracak ve sarsacak boyutlara doğru yol almış gidiyor…

Şu sıralarda çarşılar, pazarlar, sokaklar dönmüş yangın yerine…

Sıkıntı sanılmasın ki yalnız ülkemizde yaşanıyor…

Neredeyse tüm dünya bu büyük sorunla iç içe…

Her devlet bu acımasız ortamdan çıkışın çarelerini arıyor…

Zira halkın tahammül sınırları son kerteye gelip dayanmış…

Yani savaşta son mermi bitti gibi bir durum var dikkate alınması gereken…

AK Parti’ye gönül vermiş her fedakarlığa katlanır olduğunu yapılan son genel kongrede bir kez daha ortaya koyan vatandaşın içerisinde olup da bu duruma kayıtsız kalmayan çok sayıda partili de isyan edecek bir sükutu barındırıyor yüreğinde şu sıralarda, patlamaya hazır bir yanardağ gibi…

Başta dinamik bir sektör haline gelmiş kafeteryalar, lokantalar gibi yeme içme ile uğraşan esnafın feryadı figanı, öyle kolay göz ardı edilecek sıradan bir olay olmaktan çıkmış bulunuyor…

Sektörü yeniden ayağa kaldıracak, hayat verecek ne gerekliyse bir an önce gündeme

gelmeli ve bir ümit ışığı yakılmalıdır, gelecek adına…

Bütün bunları onlar adına düşündükçe inanın uykularım kaçıyor…

Ve bu konu inanılmaz bir şekilde istismara açıktır…

Eski Başbakan Süleyman Demirel’in, “Boş tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur” sözü sanırım böyle dönemler için çarpıcı bir tespit olsa gerek…

Yakın bir tarihte rahmetli Turgut Özal’ın Anavatan Partisi’nin başına gelen de bu sözün doğruluğuna yönelik en somut örnek olmalı…

O nedenle uykularım kaçıyor, yaklaşık çeyrek asırdır dünyanın konuştuğu ve korktuğu güçlü bir devlet haline gelmişken; içerde istismara alabildiğine açık bir sıkıntının üzerine gitmenin vakti zamanı söyler misiniz bugün değilse ne zaman!

Tespitlerimin doğru olup olmadığını, çıkınca çarşıya pazara, caddeye sokağa, oyu hep AK Parti’den yana olanlar dahil esnafın, tüccarın, emeklinin, velhasıl her kesimden vatandaşın tepkisi koyacaktır ortaya…

İstenen ve yapılması gereken öyle kolay bir iş değil, bilirim…

Cumhurbaşkanından en alt kadroya dahil herkesin taşın altına elini değil gövdesini koyduğunu da görüyorum…

Ancak bunun dahi yeterli olmadığını söylemek gibi son derece kritik ve acı bir gerçekle karşı karşıyayız…

Yani bazı “olmazsa olmazları” olur hale getirmenin zamanıdır bugün…

Aksi halde yazık olacak bu ülkeye ve bu millete…

Dost bilirim acı söyler…

Yazdıklarımı ve halkın hissiyatını bu anlayış içerisinde değerlendirmek gerekir…

İşte öyle zor bir süreçten geçiyor ülkemiz…

Temennim odur ki tez elden çıkılsın selamete, içeride dışarıda ülkemize iyi gözle bakmayanların beklentisi (!) kalsın kursaklarında…

Bu doğrultuda yola koyulacak başta iktidar grubu olmak üzere tüm siyasi partilere ve ülkesi adına atan yüreklere dualı “peygamber çiçekleri” gitsin istedik…