Portre / Fahri Tuna

Masallarla büyüdük hepimiz.

Masal ülkesi, masal diyarı denince neresi gelir aklımıza ilkin? Kaf Dağı’nın arkası, değil mi.

Yeryüzünde bugün masal diyarı kadar güzel yerler var mıdır dersiniz? Elcevap: Evet, var. Neresi, nereleri peki? Cevabı herkese göre değişir bu sorunun. Herkesin hayal gücü farklı farklı, herkesin Kaf Dağı başka başka zira.

Sana göre nereleridir? Bu soruyu bana sorar gibisiniz sanki, söyleyeyim hemen:

Türkistan, Ahmet Yesevi Türbesi, bir. Moldova, Gagauaz Yeri, iki. Mostar, Sarı Saltuk Tekkesi, üç.

Üçünü de gidip gördüm mü? Yaradan’a şükür, evet. Bazılarına kaç kere üstelik.

Masallar hep hayal dünyamızda kalır sanırdım ben çocukluğumda. İmkânsızdır masallara şahitlik. Büyüdüm, kocaman adam oldum, hatta dedelik yaşına geldim, hâlâ öyle düşünürken, elli beş yaşımdan sonra gördüm. Aaaa diye bağırdım, gerçekmiş bu masallar, efsane değilmiş. Etrafımdaki kalabalığa baktım, benden başka duyan yok sesimi. İçimden söylemişim meğer. Sevindim.

İçlerinden Blagay Tekkesi’ni anlatmak isterim, Mostar’daki. (Türkistan ile Gagauz Yeri’ni anlatmıştım önceleri zaten size.)

Mostar mâlumunuz zaten, Bosna Hersek’te, Neretva Nehri kıyısında kurulmuş bir güzel şehir. Yarısı Müslüman Boşnak, yarıya yakını Katolik Hristiyan Hırvat. Az bir kısmı da Ortodoks Hristiyan Sırplardan oluşuyor. Yaydığı bereket kadar, gönülleri de serinleten Neretva Nehri üzerine Osmanlı’nın armağanı şahane köprü, Rumeli’nin gerdanlığı hükmündedir. İnci mercan gümüşlerle örülüdür sanki. Muhteşemdir. Bunu her tarafsız ve insaflı göz de itiraf eder.

İşte bu Mostar’a on iki kilometre mesafeden (güney doğusunda diyelim) bir nehir doğar: Buna. Ona Buna derler. (Pirimiz üstadımız Evliya Çelebi diliyle konuşalım:) Halkı Buna diye tesmiye eyler.

İşte bu Buna’nın doğduğu noktada güzel mi güzel, şirin mi şirin, huzurlu mu huzurlu, cazibeli mi cazibeli bir tekke vardır: Blagay Sarı Saltuk Tekkesi.

Sarp bir dağ yamacının eteğinde, çölde bir vaha bulmuşçasına bir minik göl, su. Yemyeşil bir doğa.

Gri, mavi, yeşil; eşittir huzur.

Ruha şifa hükmünde ahşap bir konak. Ve içerdi bir kabir: Sarı Saltuk.

Kim bu Sarı Saltuk?

Tel kelimeyle: Rumeli. Urumeli.

Tek cümleyle, Piri Türkistan Hoca Ahmed Yesevi’nin isteği ve himmetiyle Urumeli’ni İslâmlaştıran Alperenlerin başı, reisi, şeyhi, büyüğü, öncüsü, önderi.

Başı Türkistan’da, ayakları Mostar’da.

Bir aziz. Bir ermiş. Bir alperen.

Barış zamanı bir aziz. Savaşta bir Malkoçoğlu.

Hakk’ın tecellisi; adaletin uygulayıcısı, ihsanın/ iyiliğin abidesi, irfanın insan hâli.

Sarı Saltuk, - rivayet odur ki,- Buharalıdır. Hoca Ahmet Yesevi’nin öğrencilerinden/halifelerinden birinin dervişidir. Kendisini seven bazı arkadaş ve ailelerle, aldığı işaret üzere önce Tunceli’ye gelir, sonra Niğde Bor’a, oradan İznik’e; yine bir işaret sonrası Çanakkale üzerinden Rumeli’ne, Trakya’ya geçer. On iki bin nüfuslu bir Türkmen kabilesiyledir. Bir Türkmen Obasıyla diyelim. İddia odur ki 1264’te Sarı Saltuk komutasındaki Türkmen obası Edirne’yi fetheder. Ve aynı yıl Kırkpınar Köyü’nde yağlı güreşleri başlatır.

Unutmadan: Sarı Saltuk’un asıl adı Gazi Mehmet Buhari’dir. Nitekim Evliya Çelebi’mizin Seyahatnamesinde böyle kayıtlıdır: “Ankara’da er yatar / Rum’da Sarı Saltuk Mehmet Buhari / Ton giyer tuman çeker.’ 

Saltuk çok güçlü, çok kuvvetli manasındadır. Sarı ise onun sarışınlığına büyüdükçe de kırmızı bir saç/yüz rengine işaret eder.

Ve yaman bir yağlı güreşçidir Sarı Saltuk’umuz. Cihan pehlivanıdır da. Hristiyanların ünlü cihan pehlivanları Elyon-i Rumi’yi yerden yere çaldığı, bu güzel ve iddialı güreşler sırasında Elyon-i’nin Sarı Saltuk’un yiğitliği, mertliği, tevazuu, yardımseverliği, kendisine olan saygısı, hayat felsefesinden çok etkilenerek Müslüman olduğu ve İlyas-ı Rumi adını aldığı da kayıtlarda geçer.

Hazretin obasıyla beraber Edirne sonrası geçtiği yer Romanya Dobruca’dır. Nitekim oradaki dağ da adını Sarı Saltuk’tan almış, o günlerdeki yerleşim olayına izafeten o gün bugün Babadağ adıyla anılmıştır. Sarı Saltuk, bir süre sonra da Rumeli içlerine sefer eylemiştir.

Sefer demişken, olay kılıç kalkan seferi değildir. Gönül seferidir. İhya seferidir. İhsan seferidir. İrfan seferidir.

Onun en önemli özelliği; Müslüman Hristiyan Musevi ayrımı yoktur hayatında. İhsan, iyilik ve paylaşım adamıdır. İhtiyacı olana göre verir: Adaletse adalet, iyilikse iyilik.

Rivayet odur ki Avrupa’daki Neol Baba figürünün ortaya çıkışı bizim Sarı Saltuk’umuz nedeniyledir.

Ve bu güzel insan ve obası nedeniyle, onları tanıyıp seven binler, on binler, yüz binler Müslüman olur yahut Müslümanlığa ısınır. Bir asır kadar sonra Rumeli’ye fethe gelen Osmanlı için ruhi zemin hazır hâle gelmiştir böylece. Nitekim Murat Hüdavendigar ordusu marifetiyle 1361’de Edirne’nin, 1364’te Bulgaristan’ın, 1387’de de Kosova’nın fethinde, bu kadar kısa sürede bu kadar büyük bir coğrafyanın fethedilme başarısında, psikolojik zemin, Sarı Saltuk ve Alperenlerinin oluşturdukları hoşgörü, adalet ve güven ortamıdır.   

Fatih’in oğlu Cem Sultan, Edirne Valisi iken, Ebul Hayr Rumi’yi, Sarı Saltuk efsanesinin peşine göndermiş, aylar yıllar süren çalışma sonrasında Rumi’nin Saltukname adlı bir kitabı ortaya çıkmıştır.

O bilgilere göre hazretin vefatı 1297’dir. Kabri nerededir? Tam bilinmemesine rağmen, en kuvvetli rivayet Romanya Dobruca’dadır. Aradan sekiz asır geçmesine rağmen, Niğde Bor, Bursa İznik dâhil, Anadolu ve Rumeli’de, dokuz ülke on iki şehirde Sarı Saltuk kabri olduğu rivayeti ve kabul edilmişliği, onun her iki kıtada da ne kadar sevildiğinin işareti sayılmalıdır. 

Dönelim Mostar’a; Buna Nehri’nin ilk kaynadığı yerde, sarp bir dağ yamacının dibinden ruha şifalar sunan Blagay’a Sarı Saltuk gelmiş kalmış yaşamış mıdır? Oradaki yatırda yatan kendisi midir?

Ne önemi vardır ki bunun.

Orası bir Sarı Saltuk Tekkesidir. Alperenler Tekkesidir.

Sarı Saltuk felsefesi, Sarı Saltuk’un ait olduğu medeniyet, dolu dolu sekiz asır orada yaşanmış, yaşanmaya da devam etmekte midir? Evet.

Yeşil (doğa) ile mavinin (gölün), griyle (dağ yamacıyla) kahverenginin (ahşabın) olağanüstü tezadı, bir o kadar da enfes uyumu vardır orada.

Adeta bir masal yerleşimidir Blagay.

Hangi erenler Blagay’a konup neler yaşadılar, sonra da göçtüler ötelere.

Masalın içini, bütün güzellikleriyle siz doldurun ey benim aziz okuyucularım.

Kaf Dağı burada, bu dünyada. Bosna Hersek’te, Mostar’da, Blagay’da.

Sarı Saltuk ve erenlerinden kalma bir masal diyarı Blagay.

Gözünüz göre göre bir masalı yaşamak isterseniz, Blagay’a buyurun lütfen.

Bana hak vereceksiniz. Hiç kuşkum yok bundan. Ben yaşadım çünkü. Oradan biliyorum.