Son günlerde Ülkenin farklı farklı coğrafyalarından sel haberleri alıyor, içimizi acıtıyor. Benzeri her felaketi doğal afet diye geçiştiriyoruz.

Kötü alışkanlığımız, ders çıkarmasını bir türlü öğrenemedik.

Her yaşanılan olumsuzlukta, sorumluluğu başkasına atmada üzerimiz yok. Ya felaketler doğal afet ya da kişilere dayalı ihmal sonucu diye yapılan değerlendirmeler ile bir sonra ki felakete kadar geçiştirme çabaları.

Kaybedilen canlar ve milli servete verilen zararlar ise gündemi hiç meşgul etmeden unutuluyor.

Kamu sorumluluk hiç almadığı gibi sorunun çözümünde de ortaya koyduğu somut bir irade olmadı bugüne kadar.

Doğal yapının tahribatı, kontrolsüz yapılaşma ve rant uğruna dere yataklarına uygun olmayan müdahaleler doğal durumu bozmakta ve taşkınların afete dönüşmesine, zararların artmasına sebebiyet vermekte.

Hiç kuşku yok ki iklim değişikliği de önemli etken ancak bizde ki sorunun tam karşılığı dere yataklarına yapılan müdahaleler olduğunu görmeliyiz, bu gerçekliğini de ucuz mazeretler ile kapatma çabasından uzaklaşmalıyız.

Doğal ya da insan müdahalesi sonucu oluşan afetlerin en önemli olan taşkınların temel gerekçesi vazgeçilemeyen insani ihtiraslar olduğunu görmekten hep kaçındık.

Mücadeleyi de böylesi anlayış ile hiçbir dönem sağlıklı veremedik, bu sebepledir ki taşkınların oluşturduğu olumsuz etkiler ile sürekli karşı karşıya kalmaya devam etmekteyiz.

Bu anlayış değişmediği sürece de benzeri olumsuz etkileri yaşamaya devam edeceğiz.

Şehirlerin alt yapı yetersizliği ve beceriksiz düzenlemeler taşkınların felakete dönüşmesinin en önemli bir başka unsuru olmakta.

Artan nüfus yoğunluğu ve plansız büyüme…

Dere yataklarına imar izninin verilmiş olması!!!

Afet sonrası için verilen mücadelede de yetersizlik yaşamaktayız, Doğu Karadeniz bölgesinde yaşanılan sel ve verilen kurtarma çalışmaları koordineden uzak, profesyonellikten uzak amatörlükten öte değildi.

Son dönemlerde yaşanan sel felaketleri ve alınan önlemler, çifte standart sergilenir tarzda ki şaşkınlık ile ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.

Düzce, Rize ve Artvin’de selden etkilenen bölgelerin AFAD tarafından “Genel Hayata Etkili Afet Bölgesi” ilan edileceği açıklandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı açıklamada “ Rize, Düzce ve Artvin illerimizde meydana gelen sel felaketinin yol açtığı yıkımı ortadan kaldırmak, yaraları sarmak için gereken tüm adımları atmaya devam ediyoruz.” İfadelerini kullandı.

Erdoğan kısa bir süre önce selden büyük zarar gören Sakarya’yı ise bu iller arasında saymadı.

Oysaki Temmuz ayı başında Kocaali ve Akyazı’da yaşanan sel felaketleri büyük zarara yol açmıştı. Akyazı’da 1 kişi hayatını kaybederken her iki ilçede çok sayıda ev taşkınlardan etkilenmişti. Yaşanan felaketin ilk tespitlere göre boyutu yaklaşık 60 milyon TL diye de ilan edildi.

Ve felaket sonrası Kocaali ilçesinde incelemelerde bulunan AKP Genel Başkan Yardımcısı, Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz “Devletimiz yaraları sarmak üzere de elinden geleni yapacaktır. Bu tür afetlerden ders çıkaracağız, bize düşen sorumluluğa uygun davranışlar sergileyeceğiz” diye açıklamalarda bulundu.

Akyazı ilçesinde de incelemelerde bulunuldu, hasarın boyutu tespit edildi.

Taşkın ve sel felaketinin yol açtığı hasar, Doğu Karadeniz bölgesinden farklı değil iken yaraların sarılması için uygulanacak destekler maalesef farklı ve çifte standardı gösteriyor.

Afet bölgelerine sağlanacak destekte hak kaybına uğrayacağımız anlaşılmakta, bu hususta özellikle iktidarı oluşturan milletvekillerinin mağduriyetin önüne geçecek hızlı adım atmaları ve sorunu çözmeleri öncelikli sorumluluklarının gereği.

Aksi hal afetlerin kıyaslaması gibi anlamsız bir yere varır.

Akla bizimkisi afet değil miydi diye, sapkın bir soru saplanır.

Erdoğan’ın şehri her ziyaretinde okuduğu dizeler geliyor akla;

“Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;

Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya…!”

Ergün ÖZKAN

[email protected]