İnsanın yaptığı işte frene basmasına yol açan, acı-tatlı olaylar vardır hayatında…
İşte böylesi sevinci ve üzüntüyü birlikte getiren bir günü yaşadım dün…
Ailemizin çok sevip değer verdiği, yeğenlerim Bilal ve Ali Burak’ın anneleri, en küçük erkek kardeşim Hüseyin’in sevgili eşi Nuranımızı toprağa verdiğimiz günün üzüntüsü, yağmur misali gelen doğum günü tebriklerinin mutluluğunu, doyasıya yaşamama engel oldu adeta…
Herkesin bir kader çizgisi vardır, hal-i hayatında…
Nuranımızın dünya sürgünlüğü bu kadarmış…
Annesini, babasını ve kardeşini bir trafik kazasında toprağa vereli yıllar oldu…
Onu da yakalandığı o melun ve devası zor hastalık yıllardır yorgun düşürdü ve nihayet tedavi gördüğü İstanbul’da hayata veda edip aramızdan ayrıldı dün...
Her yaş günümü bana hep dostlar hatırlatır...
Bu yıl da öyle oldu, hane halkının sürprizleri dışında…
Ne zaman bir yaş günüm gelse, Bilecik’te gazino subaylığım sırasında tabur komutan vekili rahmetli Binbaşı Zeki Özsöz’e yaptığımız sürpriz kutlamada söyledikleri şu söz gelir aklıma; 
“Anama sordum; Sen beni ne zaman doğurdun diye… Erzurum’a büyük sel geldiğinde, demişti… 
Zeki Teğmen benim yaş günümü nereden bilecek, anam dahi bilemedikten sonra!”
Benimki de o hesap… 
Ama ne yazık ki sevinç ve üzüntüyü bir arada yaşamak gibi bir kader düştü bahtıma bu defa…
Hayat bizim için nice sürprizler saklar, nedir, nasıldır bilinmez…
İşte öyle iki zıt duygu var bugün gelip yüreğime çöken…
Bu anlamlı günde her iki cephede bizleri hatırlayıp mesaj yağmuruna tutan, pasta alıp kutlamaya davet eden tüm dostlara, en kalbî duygularla yalnızca teşekkür değil, sevgi ve saygılarımla birlikte Bizim Bahçe’den “Orkideler” gönderelim istedik…