Yunus Emre’nin meşhur şiiridir:

“Bir garip ölmüş diyeler

Üç günden sonra duyalar

Soğuk suyla yuyalar

Şöyle garip bencileyin”

Garip olmak, dünyada yalnız, kimsesiz yaşayıp göçüvermek ahrete… Böyle nice insanlar gelip geçti dünyadan kim bilir, haberimizin olmadığı, olsa da önemsemediğimiz. Koca Yunus’un böyle bir iki mısraıyla bize hatırlattığı, “kalbimize dokuyuverdiği”…

Öte yandan, gariplik aynı zamanda bir başkalık, farklı, alışılmadık olma halidir de. İnsan, dünyada her iki anlamıyla da garip olabilir, özellikle de sanatçılar. Orhan Veli’nin unutulmaz dizeleriyle;

“İstanbul’da,  Boğaziçi’ndeyim

Bir garip Orhan Veli’yim

Veli’nin oğluyum

Tarifsiz kederler içindeyim”

Nitekim “Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama” derken Orhan Veli, yukarıdaki dizelerde dile getirdiği farklı, ayrıksı olmayı kastetmiyordu sadece. Kendisi gibi yaşamanın bitmez hüznünü, nereye gitse peşini bırakmayan “gurbeti”, dokunaklı bir yalnızlığı da anlatmak istiyordu.

Ş., yani Selahaddin Şimşek, sözcüğün her iki anlamıyla da garipti bana kalırsa, bir garip adamdı. Ş. kim miydi? Adapazarı’nda yetişmiş, yaşamış bir fikir adamı, Foucault’larla, Nietzsche’lerle aşık atacak uluslar arası çapta bir entelektüel yazardı. Gazete yazılarında, bloglarda moda icabı atıf yapılan bazı popüler isimleri ise hiç saymıyorum, onların kantarı Ş.’yi mümkün değil tartamazdı çünkü.

Selahaddin Şimşek’i uzun uzun anlatmayı başka bir yazıya bırakarak onun vesile olduğu güzel bir geceden söz etmek istiyorum. Geçtiğimiz cumartesi günü, Adapazarı en anlamlı iftarlarından birini yaşadı. Sait Tanış Kültür Merkezi’nde, çok değerli hayırseverler tarafından bu yıl yirmi ikincisi düzenlenen “Garipler İftarı” ile geçen sene ilki gerçekleşen “Selahaddin Şimşek” iftarı bir arada yapıldı. Kimler yoktu ki bu güzel gecede! Başta sayın valimiz Hüseyin Avni Coş olmak üzere, rektör hocamız Prof. Dr. Muzaffer Elmas, Türk İş Genel Başkanı Ergün Atalay, gazetemiz Yeni Sakarya’nın genel yayın yönetmeni Zeki Aydıntepe oradaydı. Biz de oradaydık, Selahaddin Şimşek’in yeğeni, Necmettin Şimşek ağabey, onun oğlu Osman Şimşek; şair Yılmaz Güney; yazar Fahri Tuna, Cihat Zafer, Murat Beyaz; eczacı Engin Gündoğar, yayıncı İsmail Aydın, işadamı Rahmi Sak, Şadi Tanış, Nedim Paker, Vedat Ünsal ile Selahaddin Şimşek rahmetlinin dostları, öğrencileri, sevenleri hep beraber, aynı sofrayı paylaştık.

Dualarla, paylaşmanın zevki ve bereketiyle zenginleşen iftar sonrası, mikrofon elden ele dolaştı. Şadi Tanış, garipler sofrasının önemini ve Selahaddin Şimşek iftarıyla birleşmesindeki hoş tesadüfü dile getirdi, Cihat Zafer Selahaddin Şimşek adını yaşatacak önerilerini, Zeki Aydıntepe ve Fahri Tuna Selahaddin ağabeyle anılarını paylaştı. Valimiz Hüseyin Avni Coş, en son söz aldı ama sözün hakkını verdi doğrusu. Fakat en güzel yorumlardan birini, eczacı Engin Gündoğar yaptı, sosyal medyada da paylaştığı görüşleri şöyleydi:

“Selahaddin Şimşek; hayatınız boyunca görebileceğiniz en acayip (garip) adam! Hal, harekât, tavır ve hatta yürüyüşü bile sanki başka bir âlemden bu dünyaya gönderilmiş, gurbette (garip) yaşayan bir adam… Hak bildiği yolda yanında kimse olmasa da tek başına, yalnız, (garip) yürümeyi göze alan bir adam… Vecizeleri hem akla hem kalbe hitap eden dokunaklı (garip) sözler… Elbette böyle bir adamın iftar yemeği “garipler iftarı”na denk olacaktı… Başka ne olabilirdi ki?? İnanıyoruz… Garip bir kuş gibi doğan bu fikrin yuvasını o yaptı… Asırlar öncesinden gelen o müjdeye inanıyoruz: “İslam şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hale dönecektir. Ne mutlu o garip müminlere!” İnanıyoruz… Evet inanıyoruz. Yeter ki niyetler halis olsun! Allah “garip”leri de artırır, “gariplik”leri de!”

Evet, Selahaddin Şimşek, bir garip adamdı. Yunus gibi biraz, biraz Orhan Veli, Sait Faik ya da Âşık Veysel gibi belki… Yaşantısı, idealleri ve sözleriyle gerçekten farklı, yani garip bir adam… Öbür taraftan, o şaşmaz doğruluktaki yaşamı, eğilip bükülmeyen idealleri, “odunu sert çağa keskin balta” sözleriyle yine de kıyıda, kendi halinde, dinleyeni çok gibiyse de anlayanı az olmasıyla da garipti işte.

“Garip bir kuş gibi doğan bu fikrin yuvasını o yaptı” diyor ya, sevgili Engin ağabey, benim de o akşam farkına vardığım bir gerçeğin altını çiziyor bu sözüyle aslında, çok incelikli bir şekilde. Küçük bir not defterinde, Selahaddin Şimşek’in adını görüyorum, tükenmez kalemle yazılmış, Garipler İftarı”nı ilk kez hayata geçiren, destekleyenler arasına. Ne güzel, dedim içimden, ne mutlu bir tesadüf…

Garipler İftarı, inşallah daha da genişleyerek sürecek, üstelik bu yıl olduğu gibi, “Selahaddin Şimşek Garipler İftarı” adıyla. Öyle konuşuldu gecenin ev sahipleri tarafından. Neden olmasın? Ama beklediğimiz bir başka önemli gelişme, sayın valimiz ile rektörümüzün üzerinde mutabakata vardığı, üniversitemizde bir Selahaddin Şimşek bölümü ya da enstitüsü kurulması fikrinin hayata geçirilmesi. Neden olmasın?