Kumaşçı Ömer Bey: Adapazarı İtimat Bankası Gibi Tüccar

Uzunçarşı’nın en sevilen esnaflarından biriydi Şitoviç Ömer, namıdiğer ‘Manifaturacı Ömer.’ ‘Kumaşçı Ömer’ diyenler de vardı.

Ama en çok ‘Garanti Bankası gibi adam’ derlerdi tanıyanlar, muhabbet mahfillerinde onun için. Tek başına, Adapazarı’nın Garanti Bankası’ydı o.

Neden mi derlerdi peki? Eski bir gelenekti bu, yarım asır evvelinde. İnsanlar birikimlerini tasarruflarını ‘aman faize, harama bulaşmayayım’ endişesiyle bankaya filan götirmez, güvendiği esnaflara teslim eder, ihtiyacı duydukça da gider alırlardı. Bir nevi ‘fiili banka’ misyonu görürlerdi bu şahıslar.

Bu satırların yazarı da 1960’ların ikinci yarısında, büyükbabasının Uzunçarşı’da ‘Saraf Mehmed Efendi’ye parasını yatırdığını, ihtiyacı oldukça kendisinden aldığını hatırlamaktadır. Bu ülke insanının Batılı, faizli kurumlara karşı geliştirdiği İslâmî bir uygulamaydı bu, o vakitler. Adapazarı’nda beş on ‘itimat bankası’ esnaf vardı böyle. Bunların en başında da Manifaturacı Ömer Bey geliyordu. ‘Altında hile olur, Kumaşçı Ömer’de asla’ derlerdi onun için. Yüzlerce dostunun ‘kiralık kasa’sıydı adeta.

Öylesine güvenilen, öylesine sevilen, öylesine itimat edilen biriydi Şitoviç Ömer Bey. 

Bosna Göçmeni Zarif Bir Eşraf: Şitoviç Ömer Canlı

Adapazarı’nın İzmit Caddesi, Boşnak Beyleri’nin konaklarıyla donatılmıştı sağlı sollu. Kazım Şakirler (Berközler), Hacı Avdiçler (Aldinçler), Begoviçler (Belediye Eski Başkanlarından İbrahim Ocaklı’nın ailesi), Müderriszadeler (Abdülkadir Güler’in ailesi), Hacımuharrem Ağalar (Bahçıvangiller), Sabri Beyler (Soyadları Fedai, kızkardeşi okul yaptıran Fatma Hanım’dır), Kamil Beyler, Muradi Beyler, Müftü Arif Efendiler, Asım Hamdi Uzeller, Emin Muharrem Efendiler (Belediye Eski Başkanı), Hafız Mehmet Efendiler (Orhan Camii eski imam hatibi, Basketbolcu Mehmet Okur’un dedesi), Hacıbaba Hurşit Beyler ve daha nicesi.

Bu temiz ve asil aileler, Fatih Sultan Mehmed’in Bosna Hersek’i fethinin akabinde Müslümanlığı seçmiş, dört yüz elli yıl mamur ve müreffeh bir hayat yaşamışlardı. Meşhur 93 Osmanlı-Rus Harbi’nin ardından (Rumî 1293, Miladî 1877-78) Müslüman ahaliye uygulanan çete baskınları, gasp, soygun, zulüm ve tehditlerin sebebiyle, 1881’de Dersaadet’e, yani payitaht İstanbul’a göçmek durumunda kalmışlardı. II. Abdülhamit onları, arazi yapısı ve iklimi açısından Bosna’ya benzerlik gösterdiği için Adapazarı’na iskân etmişti.

Bu ve benzeri ailelerin tamamı Bosna Hersek’in farklı bölgelerinden ‘artık orasını yaşanmaz bularak’, Adapazarı’na, huzura göçmüş varlıklı, görgülü, eğitimli ailelerdi. Kimi müderristi, kimisi avukat. Kimisi tüccardı, kimisi zahireci. Aralarında değirmencilikten, çiftçilikten anlayanlar da çoktu.

Nitekim gelişlerinden sonraki on beş, yirmi sene içinde, Adapazarı şehrinin önemli simaları oldular. Aralarından Adembeyzade İbrahim Begoviç (Ocaklı) ve Emin Muharrem Bey (Güner) gibi belediye başkanları, Maltepe Ahmetbey Bayırı’nda 1928 yılında Ortadoğu ve Balkanlar’ın en büyük tuğla kiremit fabrikasını kuran Ahmet-Ömer Faruk Kulenoviç gibi sanayiciler, Abdülkadir Güler gibi Adapazarı Ticaret ve Sanayi Odası başkanlığı yapmış sevilen ve başarılı tüccarlar çıktı. 

Bosna’dan Yenicamii semtine göçler, 1881’den 1930’lara kadar devam etti.

Bosna’da 1906 yılında, Ahmet Şitoviç’in oğlu olarak doğan genç Ömer de, on beş yaşında göçmüştü Adapazarı’na. Sene 1921’de, henüz Cumhuriyet kurulmuş değilken, İstiklâl Harbi yıllarında gelmişlerdi.

Göçmenlerin çoğu yerlilerin ‘Boşnak Mahallesi’ dediği Yenicamii semtine yerleştiğinden, burası bir bakıma küçük ve yaşayan Bosna’ya dönüşmüştü Adapazarı’nda. Neredeyse Bosna’ydı bu semt. Herkes Boşnakça konuşuyordu ve herkesin evinde Boşnak yemekleri pişiyordu. Burada huzur buldu, huzur duydu Şitoviç Ömer.

Soyadı Kanunu çıkınca herkese bir soyadı seçme hakkı verildi. Şitoviç vardı, vardı ama Bosna’daki soyadları geçersizdi burada. Nüfus memuru baktı baktı, karşısında canlı kanlı, heyecanlı delikanlıya; “Senin soyadın, kendin gibi canlı olsun, arkadaş!” dedi. Ömer Canlı dediler o günden sonra, bu güzel gencin adına.

Esnaf çocuğuydu, ona en uygun meslek de esnaflık olacaktı elbette. Rumlar’dan kalan Uzunçarşı dükkânları, o zamanlar Bosna göçmenlerinin ticari tecrübesiyle yeniden hayat bulmuştu. Genç Ömer’e de Yenicami semtinin büyükleri bir kumaşçı dükkânında iş verdiler; esnaf olsun, manifaturacı olsun istiyorlardı.

Kumaşları çok seviyordu genç Ömer, zira güzel giyinmeyi çok seviyordu. Bosna’dan gelirken getirdiği bir emanetti sanki güzel giyinmek, memleketten getirdiği bir aile yadigârı gibi görürdü güzel giyinmeyi. Yaşı otuza varmadan başlamıştı onda kravatsız ve takım elbisesiz sokağa çıkmamak. “Oo, janti giyiniyorsunuz hep Ömer Bey!” diye takılıyordu ahbapları ona, eskiler böyle söylerdi güzel giyinenlere.

Yaşı ilerlediği zamanlarda dahi aynıydı neredeyse kilosu, dimdik yürüyen bir balkan adamıydı o. İnce, zarif, takım elbiseli ve kravatlı bir Batılı adam. Uzun süre fötr şapka da dâhil oldu bu tabloya.

Kumaş tüccarı Ömer Canlı’ya selam vermek yahut ondan selam almak, uzun seneler büyük itibardı Adazaparı’nda. Sözü dinlenen, sözünün özgül ağırlığı yüksek biriydi Ömer Canlı. İnsanlar üzerinde hatırı ve saygınlığı büyüktü. O bir söz söyledi mi artık üstüne söz söyleyen olmazdı.

Belediye meclis üyeliği yaptığı seneler, birçok esnafın, birçok garibanın derdini meclise, encümene, başkanlığa taşıdı, yakından takip etti. Bir derdi Ömer Canlı getirmişse meclise yahut başkana, ciddiye alınır ve hemen çözüm yolu bulunurdu. Zira Ömer Canlı bir meseleyi, asla iyice ölçüp biçmeden, ilerisini gerisini düşünmeden, önünü ardını araştırmadan huzura, dile getirecek bir isim değildi. Böylelikle uzun yıllar, Belediye meclisinde Uzunçarşı’nın gözü, kulağı, sesi oldu.

Ayrıca Tozlu Camii Kebiri Mütevellisi’nde de vardı…

Özetle; o bir Adapazarı eşrafıydı, bütün hayır işlerinde, belli başlı toplumsal kurumlarda onu görmek daima mümkündü, çevresine karşı oldukça duyarlıydı.

Bir zarif eşraftı Ömer Canlı, bir hassas kalpti Şitoviç Ömer.