Benim için Hilmi Yavuz ‘hâce-i ekber’dir evvelâ; ‘hoca’dır, büyük hoca’dır, hocaların büyüğüdür; benim için Hilmi Yavuz, ‘hocaların en büyüğü, ekberi’dir, tartışmasız.
Benim için Hilmi Yavuz ‘dedebaba’dır; ne demektir bu: Bektaşilikte ‘dedebabalık’ kavramı ve kurumu mevcuttur; o benim için ‘dedelerin en babası’dır hem, ‘babaların en dedesi’dir de. şiir ve düşüncede o bizim ‘dedebabamız’dır hakkiyle. Aynel yakîn ve ilmel yakîn…
Benim için Hilmi Yavuz  lugattaki ‘bilge’dir; lugattaki ve hayattaki. Haza tanım odur, onadır ve onunladır. Bilgi ile görgü’yü; yani ‘bilimle yaşam’ı mezcederek, ‘kırk elek’ten geçirip ‘kırkla’dıktan sonra bizlere sunan bilgemizdir o.
Benim için Hilmi Yavuz ‘hâfız’dır, ‘hâfıza’dır; bibliyografyadır! Yetmiş sekiz yaşına rağmen, yaşadığı/okuduğu/gördüğü hiçbir ayrıntıyı silmeden/atmadan/kaybetmeden ‘ceviz sandığından belleği’nde saklayan, sonra da yeri geldikçe bin bir renk, koku ve güzellikle bizlere ahududu şurubu lezzetinde armağan eden bilgedir o.
Benim için Hilmi Yavuz kelimenin tüm manalarıyla tam ama gerçek ama hakiki bir ‘bibliypgraf’tır; lugattaki hangi kelime/kavram/terimi söylerseniz söyleyin, seçerseniz seçin, hatırlatırsanız hatırlatın; o size o terimle ilgili Fransızcası/İngilizcesi/Arapçası ile ilgili mutlaka bir şeyler (elbette ki doğru bazı bilgiler) verecek ve o kavramı hayatın(m)ıza taşıyacak, yaşanır, elle tutulur, gözle görünür hâle getirecektir.
Benim için Hilmi Yavuz ‘mukallid’dir; ama öyle böyle değil: Yahya Kemâl canlanır gelir, Üsküp şivesiyle ‘Bin atlı akınlar’ı okur size, yahut Orhan Veli meclisinizde yakın dostunuz olur; şairler edipler devlet adamlarını sofranızın müdavimleri yapar Hilmi Yavuz. Kâh gülmekten gözlerinizde yaşlar dolarak izlersiniz onu, kâh gönlünüzde bin bir hüzünle. 
Benim için Hilmi Yavuz bir ‘aristokrat’tır; üstelik de ‘aristokratlığın en çok yakıştığı bilge’dir. Elbette ki bir kaymakam çocuğudur ya, onun aristokratlığı ta ‘Siirt’ten, ‘aileden’ gelir elbet. Onda adeta bir süs, bir kartvizit, bir imge gibi duran bu ‘aristokrasi’, bazılarınca gurur, kibir, megalomani olarak suçlanmasına yol açar; ‘doğal karizma’ böyle bir şeydir elbet! Zekâ, kabiliyet, asalet, birikim; aynı vücutta buluşunca bize göre ‘aristokrasi’ye dönüşen haslet, bazılarınca ‘kibir’ gibi görülebilmektedir.
Benim için Hilmi Yavuz ’istikamet’tir; Süleymaniye’de namaza niyetlenirken Kanuni ve Hürrem türbelerini görüp huzursuz olduğumda telefon ettiğim, ‘ben de sevmem ikisini, çabuk yerini değiştir evlat’ diyerek yol gösteren sığınaktır, limandır ayrıca.
Benim için Hilmi Yavuz ‘neş’e’dir, kahkaha’dır, tebessüm’dür; o neredeyse orada gönülde huzur, neşe, kahkaha eksik olmaz. 
Benim için Hilmi Yavuz ‘şair’dir her şeyden önce ve her şeyden sonra. Bilge şair’dir üstelik. ‘Gül’ün büyük ustasıdır hem de. ‘Hüzün’ şairidir elbet. Hüznün büyük şairi, hüznün, hüzünlerin, hüzünlerimizin.
Benim için Hilmi Yavuz ‘hüzün’dür; hüzn-ü âli’dir, hüzn-ü sahi’dir, hüzn-ü baki’dir!
Benim için Hilmi Yavuz ‘istikamet’tir, ‘yöneliş’tir, ‘kurtuluş’tur.
Benim için Hilmi Yavuz ‘muhabbet ustası’dır; muhabbetinin lezazetini, letafetini, mehabetini ancak tilmizleri/öğrencileri/’evlatları’ bilir; tiryakilik yapar zira.
Benim için Hilmi Yavuz ‘yok’tur; ‘yoklukta’dır, ‘yokta’dır; var’da hiç, var’da yok’tur; Melamîmeşreptir hazret; sanıldığının, göründüğünün, bilindiğinin aksine…
Hilmi Yavuz benim için ‘Türkçe’dir; ‘tilce’dir, ‘terimce’dir; o bizim ‘ses bayrağı’mızdır. Türkçe bir insanın diline, sözüne, gönlüne bu kadar mı yakışır.
Benim için Hilmi Yavuz ‘tarih’tir, ‘şuur’dur, ‘dün’dür; bir o kadar da ‘yarın’dır, ‘gelecek’tir, ‘umut’tur; her telefon açışımda ‘nuruaynım’ (1) hitabı ona has, ona yakışan, ona tescillidir adeta. Ve de ‘ruberu görüşelim’ (2) hitabı en çok da ona yakışır.
Benim için Hilmi Yavuz ‘şiir’dir; has, öz, saf şiirdir. Zaten hayatı da ‘şiir gibi’dir; hatta itirafı da vardır: ‘Şiirim Gibi Yaşadım’ (3)
Benim için Hilmi Yavuz bir beyitten, iki mısradan ibaret olacaksa eğer, tartışmasız o iki mısra ‘Hüzün ki en çok yakışandır bize / Belki de en çok anladığımızdır’ olmalıdır.
---
1) Nuruaynım: Gözümün nuru,
2) Ruberu: Yüz yüze,
3) Hilmi Yavuz’la Söyleşi ‘Şiirim Gibi Yaşadım’, Can Bahadır Yüce, Dünya Kitapları/Söyleşimler, İst, 2006, 214 s.