-Neden hep ben!..

- Niye bunlar hep benim başıma geliyor!

- Bütün kötü şeyler beni buluyor!

- Beni kimse anlamıyor!

- Gökten altın yağsa benim başıma taş düşer!..

- Hep onun, şunun, bunun yüzünden…

Çalışma arkadaşlarınızdan, aile bireylerinizden, ya da diğer arkadaş ve yakınlarınızdan buna benzer cümleler kuran tanıdıklarınız mutlaka olmuştur. Hatta bu cümleler bizzat bizim tarafımızdan da kurulmuş ve kurulmakta olabilir. Her şeyden ve herkesten şikayet etmeye başlamış olabiliriz. Eğer durum böyle ise kurban psikolojisi bize hakim olmuş demektir.

Artık rolümüz mağduru oynamak olacaktır. Biz bundan böyle karşılıklı yarar sağlayan ilişkiler kurmak yerine, bizi kızdıran, istismar eden ve bize eziyet eden insanları hayatımıza çekeriz. Bizimle ilgili kararların başkaları tarafından alınmasını beklemeye başlarız. Bizi yenilgiye uğratacak, başarısızlıklar yaşatacak dramatik senaryoyu kendimiz yazar, kendimiz oynar fakat “neden hep bunlar beni buluyor” diyerek sızlanmayı da ihmal etmeyiz. Çıkış yolu aramaktansa sıkışıp kalmaktan şikayet eder dururuz. Elbette ki suçlu başkaları ve dış koşullardır. Hep kötüler ve kötülükler bizi bulurken ve bu şanssızlık bizdeyken biz ne yapabiliriz ki.. Bu durumda olan bir kişi hemen bu psikolojiden çıkması gerektiğini kabul etmeli ve hayatının sorumluluğunu ve kontrolünü kendi eline almalıdır.

Hayatı ile ilgili kararları alması gereken ve bunları hayata geçirmek için harekete geçmesi gereken kişinin kendisi olduğunu kabul etmelidir. Bu psikolojiden tamamen kurtulana kadar “Hayatıma çektiğim olumsuzluklardan yüzde 100 ben sorumluyum” cümlesini her gün en az 10 kere yazmayı ve yüksek sesle okumayı öneriyorum. Diğer önerim ise bu psikolojide olanların sahip oldukları halde bir türlü fark edemedikleri varlıkları, güzellikleri, iyilikleri kısaca tüm nimetleri bir bir yazarak listelemeleri. Listeyi yazmaya, görebilen gözden, tutan el ve ayaktan başlamak rasyonel olacaktır.

Sadi-i Şirazi ünlü kitabı Bostan’da, kurban psikolojisinin kurbanı olma eğilimindeki bütün öğrencilere ders niteliğindeki şu kısa öyküye yer vermiş:

Bir zamanlar, bir alimin yanında gençler ilim tahsil ediyorlardı. Bir gün gençlerden birisi alimin yanına geldi ve: “Efendim, ilim tahsilime artık devam edemeyeceğim. Küçücük bir evde kardeşlerimle ve annem-babamla birlikte yaşıyorum. İlim öğrenmek için yoğunlaşmak ve dikkatini toplamak gerekiyor, ama benim şartlarım buna hiç de uygun değil.” dedi. Âlim önce gence hiçbir şey demedi, sonra eliyle gökyüzündeki güneşe işaret etti ve eliyle yüzünü kapamasını istedi. Genç talebe, denileni yaptı ve elleriyle yüzünü örttü.

“Ellerin küçük, ama kocaman güneşin enerjisini, ışığını ve haşmetini örtmeye yetiyor da artıyor” dedi Hocası. Aynen bunun gibi, hayatında karşılaştığın ufak tefek sorunlar da seni manevi yolculuğunda ilerlemekten alıkoyuyor. Nasıl elin, güneş ışığının sana ulaşmasını engelliyorsa, yeterli azmi göstermeyişin de içindeki ışığın parlamasını engelliyor. O halde, kendi gayretsizliğin ve çaresizliğin için başkalarını suçlama.”

Bu yazımın konusunu belirlememde, dünyada 500 milyon satan Harry Potter fantastik roman serisinin İngiliz yazarı J. K. Rowling’in, Harvard Üniversitesinin mezuniyet töreninde yaptığı konuşma etkili oldu. Bu ilham verici konuşma, kurban psikolojisi içerisinde olanların da mutlaka izlemesi gereken bir konuşma. Aslında kendisine ait tam bir “vazgeçmeme hikayesi” anlatıyor Rowling. Ailesinden destek göremeyişini, yaşadığı zorlukları ve buna rağmen pes etmediğini anlatıyor. Çünkü uzun bir dönem hem işsiz, hem parasız, hem anne, hem dul, hem ülkesinden uzakta yaşamış. Fakat her halükarda yazmaktan ve yaşamaktan vazgeçmemiş. 12 yayınevi reddetmiş kitaplarını.

Bugün “dünyanın en zengin yazarı” ünvanına sahip olan Rowling konuşmasında, Sadi-i Şirazi’nin hikayesindeki alim gibi, yaşadığı olumsuzluklar için ailesini suçlayan gençleri şöyle uyarıyor:

“Belirtmek isterim ki, sahip oldukları bakış açısından dolayı ailemi suçlamıyorum. Sizi yanlış şekilde yönlendirdikleri için anne babanızı suçlamanın bir son kullanma tarihi vardır. Direksiyon başına geçebilecek yaşa geldiğin anda sorumluluk sana aittir.”

Bu konuşmadan ilham alarak çevremizdeki tüm koşullar ve kişiler için şöyle bir cümle kurabiliriz: Başkasını suçlamanın bir son kullanım tarihi olmalı.