Saadet Partisi İl Başkanı Eyüp Yıldırım, geçen hafta düzenlediği basın toplantısında çarpıcı açıklamalarda bulundu…

Yerelde ve genelde AK Parti’yi adeta topa tutan Yıldırım’ın belediye başkanlarına yönelik eleştirisi ise son derece ciddi iddialar içeriyordu…

“Başkanlar AK Parti’ye çalışıyor” tespitinde bulundu Yıldırım…

Bu ne demek şimdi?

Benim anladığım kadarıyla başkanların belediye imkânlarını AK Parti için kullandığını kastediyordu…

Belediyedeki kadroların AK Partililere açıldığını, belediyenin parasıyla birtakım toplantı ve yemekler tertiplendiğini falan düşündürdü bana bu açıklama…

Peki, gerçekten durum böyle mi?

Seçildikten sonra rozetlerini cebine koyup tüm şehrin belediye başkanı olması gerekenler ellerindeki devlet imkânlarını AK Parti için mi seferber ediyor?

Belediye kasasından yemekler, toplantılar, organizasyonlar mı tertipliyorlar?

Belediyenin araçlarını, telefonlarını, kaynaklarını birtakım AK Partililere peşkeş mi çekiyorlar?

Belediye kadrolarını sırf AK Partili insanlardan mı teşekkül ediyorlar?

İhalelerde olsun, birtakım belediye işlerinde olsun AK Partililere mi öncelik tanıyorlar?

Doğrusu bu son derece ciddi iddiaların üzerine gidilmemesi ve hiçbir belediye başkanının çıkıp da bir açıklama yapmaması benim çok tuhafıma gitti…

Ben kendi adıma hiçbir belediye başkanının bu kadar pervasız olabileceğini düşünmüyorum…

Hadi kuldan utanmayı geçtik…

Hiç olmazsa Allah’tan korkup da bu gibi işlere tevessül etmeyeceklerini düşünüyorum…

ADAPAZARI NÜFUSU NEDEN DÜŞÜYOR?

Son açıklanan rakamlara göre Sakarya’nın nüfusunun arttığını görüyoruz…

Bu artışa mukabil üç ilçede ise nüfusun düşüşe geçtiğini gözlemliyoruz…

Adapazarı, Taraklı ve Kocaali ilçelerinde…

Hadi Taraklı’yı anladık diyelim…

Zaten yaşlı bir nüfusa sahip ve merkeze hayli uzak bir yer…

Kocaali de çok uzak…

Fındıkla geçimini sağlayanların bilhassa kış aylarında diğer ilçelere göçtüğünü varsayabiliriz…

Peki, Adapazarı ilçesinin nüfusunun düşmesi garip değil mi?

Tarihi değeri büyük olan, adeta şehrin lideri pozisyondaki koskoca Adapazarı neden göç veriyor dersiniz?

Kimse kızmayın gücenmesin ama burada en önemli pay şüphesiz ki belediyenindir…

Baştaki yöneticilerin ilçeyi yeteri kadar cazip hale getiremeyişleridir…

Bilhassa mahalleye dönen köylerdeki imar sorunlarının çözülemediğini biliyorum…

Oralarda inşaat falan yapılamıyor…

Şehrin diğer bölgelerinde de yeni imar alanları oluşturulmuyor…

Yenikent bölgesinin kaderine terk edilmişliği zaten yılların konusu…

İnsanları merkeze çekecek ve cazibeyi artıracak yatırımların olmadığı da hepimizin malumu…

Açıkçası koskoca Adapazarı ilçesinin kar misali eriyişi benim canımı sıkıyor…

Bilmem başka dert eden var mıdır bu meseleyi!

AK PARTİ’NİN YEREL SEÇİMDE RAKİBİ YOK

Şayet cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler erkene çekilmezse önümüzdeki ilk seçim yerel seçimler olacak…

2019’un Mart ayı sonunda yani takriben 14 ay kadar sonra belediye seçimleri gerçekleştirilecek…

Şehirdeki genel havaya ve son seçim sonuçlarına baktığımızda 17 belediyenin tamamını elinde bulunduran AK Parti’nin önümüzdeki dönemde de fazla zorlanmayacağını öngörebiliriz…

AK Parti’nin şehirdeki en büyük rakibi olan MHP’nin de bu partiyle ittifak yolunu seçmesi neticesinde AK Parti iyiden iyiye rakipsiz hale geldi…

MHP bilindiği gibi son seçimde bilhassa Hendek, Ferizli ve Sapanca’da hayli yüksek oy almıştı…

Adapazarı ve Serdivan ilçelerindeki oy potansiyelleri de azımsanmayacak orandaydı…

Lakin gerek İyi Parti’nin oyları bölmesi, gerekse MHP yönetiminin AK Parti’ye yakınlaşmasıyla bu potansiyelin kaybolduğunu ve MHP’nin tabanını ciddi oranda kaybettiğini düşünüyorum…

Siyasetin doğası gereği partiler arasında bir çekişme ve didişme yaşanır…

Yerelde ittifak yapılmayacak dahi olsa hangi MHP’li aday çıkıp da AK Partili adayla çekişmeye girebilecek Allah aşkına?

Söylem ve eylemlerinde ne kadar samimi olabilecekler?

Bu meyanda AK Partili belediye başkanlarının önümüzdeki dönemde en büyük rakipleri kendi partilerinden aday adayı olan isimler olacak…

Kendi içlerindeki adaylık yarışının galipleri belediyelerinde de rahat bir şekilde ipi göğüsleyecek…

“Dere görmeden paçaları sıvama, köprünün altından çok sular akar” diye düşünenler olabilir…

Ölmez de sağ kalırsak eğer kimin haklı çıkacağını 14 ay sonra hep birlikte müşahede ederiz…

TREN FAKİRİ ŞEHİR

Genel Müdürümüz Zeki Aydıntepe geçen hafta içinde yazdı…

Ankara’ya giden hızlı tren İzmit’te günde 10 defa, Arifiye’de ise 4 defa duruyormuş…

Hızlı trenin nimetlerinden yeteri kadar faydalanamıyormuş şehrimiz…

Hangi nimetlerden faydalanıyoruz ki?

Hele ki mevzu bahis trenle seyahat olunca!

Adapazarı-İstanbul treniyle kaç kişi yolculuk ediyor bugün!

Trenin merkezden kalkmayışı ile birlikte vatandaşlar mecburen otobüslere yöneliyor…

İster İstanbul’a gitmek iste, ister Ankara’ya, ister Eskişehir’e…

Elinizi kolunuzu öylesine bağlıyorlar ki lanet olsun deyip soluğu otobüste alıyorsunuz…

Tabii ki bu durum en çok da otobüs firmalarını sevindiriyor…

Ve bu şehri yönetenler de zerre kadar önemsemiyor bu durumu…

Belki de hayatlarında hiç trene veya otobüse binmemişlerdir…

Kim bilir!

IŞIKLARDA BEKLEMENİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

Serdivan’dan dolmuşa binip merkeze geliyordum önceki gün…

Atatürk Lisesi’ni geçince sağa dönen araç orta garajın orada ışıklara takıldı…

Saat 19.00 civarı küçük bir konvoy oluştu bölgede…

5 dakika kadar bekledik yeşil yandı ama öndeki araç sayısının fazlalığı nedeniyle ikinci defa ışığa takılıp yeşil yanmasını beklemek durumunda kaldık…

Neticede bölgede 10 dakika kadar bekledik…

Gerek şoför, gerekse yolcular adeta burnundan soluyordu…

Şoför, “Şuraya bir köprülü kavşak olsun, alt geçit olsun yapamadılar. Her gün bu çileyi çekmek zorunda mıyız! Allah aşkına şehircilikten anlayan biri gelmeyecek mi bu şehrin başına” diye söylendi durdu…

Her pazartesi günü radyo programı için Hızırtepe’ye gidiyorum…

Bunun için de Gar Meydanı’ndan minibüse biniyorum…

Müftülüğü geçen minibüs geçidin orada aynı şekilde ışıklarda bekliyor…

Hem de en az iki kez…

Serdivan yönünden gelen dolmuşta yaşadığınız çileyi, Hızırtepe yönüne seyreden minibüste de yaşıyorsunuz…

Ara sıra sohbet ettiğim minibüs şoförleri de dolmuş şoförleri gibi söylenip duruyor…

Hem de ne söylenmek!

Zaman zaman gerek şoförlerde, gerekse vatandaşlarda sinirler öylesine geriliyor ki bazı insanların kulakları fena halde çınlıyordur diye düşünüyorum!