Feyza Hepçilingirler: “Bizi kurtaracak olan edebiyattır.”

Edebiyat kelimesinin kökü, “edep”tir. Bu yüzden büyük şairimiz Mehmet Akif Ersoy:” Edebiyatın başladığı yerde edepsizlik biter.” der. Edebiyatın ruhları iyileştiren bir gücü vardır. Size edebiyatı sevmeden yaşayamazsınız, diyemem. Yaşarsınız çünkü. Ama eksik kalırsınız. Edebiyat, koyduğunuz noktaları tamamlar. Durduğunuz yerden göremeyeceğiniz ne varsa görür, bin bir gözlü olursunuz. Bin ömürlük tecrübe kazanır ve hayatın tekrar eden döngüden başka bir şey olmadığını anlarsınız. Okuduğunuz her kitap kulağınıza şunu fısıldar: ”Yalnız değilsiniz.” Hayaller, umutlar, fikirler içinize birikir. İlgilendiğiniz her şey kim olduğunuz ya da olmadığınızla ilgilidir.

Nil Karaibrahimgil, son kitabı Nil’e Hayat Dersleri’nde masal dinleyen çocukların en kötü anlarda bile hayatın değişebileceğine inandığını ve hayatı için çabalamaktan vazgeçmediğini söylüyor. Haberlere bakıyorum ve keşke masal dinleselermiş diyorum. Çünkü masallarda er ya da geç her şey yoluna girer. Çünkü masalların sonunda gökten üç umut elması düşer. Çünkü karanlığa en yakın olduğunuz yerde güneş doğar.

Dünyada yaklaşık 6 bin dil vardır. Bunlar içinde sadece 200 kadarı edebiyat oluşturma ayrıcalığına sahip olabilmiştir. Bir dilin en güzel şekli edebiyatına yansır. Yılmaz Odabaşı’nın bir şiirine bakınca bile dilin edebiyatta nasıl kusursuz bir yansıma oluşturduğunu anlarsınız:” Asıl olan hayattır./Bir akvaryumu yazmak/Akvaryumda yaşamaktan /Kolaydır, bu yüzden/ Her dize biraz eksik/Her dize biraz yalandır.”

Murat Menteş de “Korkma Ben Varım” kitabında edebiyatseverliğin önemini şöyle anlatıyor: “ Bir kumandanı, bir deliyi, anneyi, büyücüyü, talebeyi, avukatı, fahişeyi, korkağı, cömerdi, zavallıyı, kurnazı, dâhiyi, tembeli, salağı… kelimelerinden tanırız. Sağlam bir edebiyat donatımı bize insanların ruhunu sezme, insanlığımıza hâkim olma, sahip çıkma gücü verir. Birbirimizi hakikaten tanımamız, sahiden anlamamız, derinden kavramamız edebiyat sayesindedir. Cehaletten, zalimlikten, hoyratlıktan, çiğlikten, zayıflıktan, başka nasıl sıyrılabiliriz. Edebiyat, terbiyenin namütenahi hülasasıdır. Görgünün vitaminidir. Bizi telef olmaktan kurtaran şifalı iksirdir.”

Yel değirmeni ile savaşan Don Kişot, böceğe dönüşen Gregor Samsa, Eşek kulaklı Kral Midas, tembelliğin simgesi olmuş Oblomov, Savaşın Kızı Bosnalı Suada, … sadece birer roman kahramanı değildir. Aynı zamanda gerçeğe ayna tutan birer semboldür. Onların hikayelerini okudukça ölümsüzlüğün formülünü bulan Lokman Hekim gibi aydınlanırsınız. Üzerinize bilgelik tozu serpilir ve kahraman olmak için uçmaya gerek olmadığını, kendini değiştirebilirsen dünyanı ve kaderini de değiştirebileceğini anlarsın.

Bazen ne yapmanız gerektiğini karşınıza çıkan bir şiirden öğrenirsiniz. Arjantinli hikaye ve  deneme yazarı Jorge Luis Borges, aşağıya aldığım “Anlar” şiirini yazdıktan sadece iki sene sonra hayatını kaybetmiştir. Geriye eşsiz bir miras bırakır:

Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya, 
İkincisinde, daha çok hata yapardım. 
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım. 
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar, 
Çok az şeyi 
Ciddiyetle yapardım. 
Temizlik sorun bile olmazdı asla. 
Daha çok riske girerdim. 
Seyahat ederdim daha fazla. 
Daha çok güneş doğuşu izler, 
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim. 
Görmediğim birçok yere giderdim. 
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye. 
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine. 
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben. 
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu. 
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten. 
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın. 
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan, 
Gitmeyen insanlardandım ben. 
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım. 
Eğer yeniden başlayabilseydim, 
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım. 
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla. 
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır, 
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer. 
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum... 
ÖLÜYORUM... 

Şimdi kaldığınız güne bir ayraç koyun. Biraz ara verin hayata. Elinize bir edebi eser alın. Bırakın üzerinize bilgelik tozu serpilsin.