Kadim zamanlardan beri sofralarımızda yerini alır bal…

Her hastalığın devasıdır, insanın şifasıdır…

Yüce kitabımız Kur’an’ın Nahl Suresi’nde adı geçer...

Buyurulur ki, “Senin Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin. Sonra meyvelerinden hepsinden ye de, Rabbinin (sana) kolay kıldığı yollara gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir bal çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır…”

Hal böyle olunca kimse eksik etmek istemez balı sofrasından…

Lakin bir de bu işin istismarcıları var, son zamanlarda daha da artar oldu sayıları…

Hakiki bal diye glikozdan yapılmış şekeri satmaya kalkışırlar, insan sağlığını hiçe sayarak…

Gerek bu meseleye, gerekse ilimizde son zamanlarda artış gösteren bal üretimine değinmiş, gazetemize verdiği röportajda Bal Üreticileri Birliği Başkanı Kamil Özkan

“Televizyonlarda reklamı yapılan ve çok ucuz fiyatlarla satılan ballara rağbet etmeyin. Balınızı mutlaka güvendiğiniz yerlerden ya da bir tanıdığınızdan temin edin” diye de uyarmış vatandaşları…

Özellikle Kocaali’de yetişen kestane balı için de hayli olumlu sözler sarf etmiş…

“Emsali değil ülkemiz, Dünya ölçeğinde bile zor bulunur böylesinin” diyerek de iddiasını koymuş ortaya…

Bir de bakmışsınız patatesti, kabaktı derken balımızla marka olmuşuz...

Neden olmasın!

“Rize’nin Anzer’i varsa, Sakarya’nın da kestane balı var” desin herkes...

O güzelim organik kabağımız, patatesimiz ve de Sakaryasporumuz veda edip giderken bir bir, ulusal ve uluslar arası ticari sahada balımızla yeniden boy göstermez miyiz?

Yılda 40 tonu bulan üretimiyle balın şehrimiz ekonomisine de büyük katkıları olduğu ve üretici sayısının ilerleyen zamanlarda daha da artacağı düşünülüyor, böyle giderse…

Gerek tüketiciye yaptığı önemli uyarılar, gerekse üretime dair verdiği çarpıcı bilgiler nedeniyle Kamil Özkan’a Bizim Bahçe’den poleni bol “Karahindibalar” gitmez de, ne gider…

VACİT ÖKTEM’İN TALİHSİZLİĞİ

Yeni Sakarya Gazetesi’nin huyundan ve de suyundan olsa gerek, eski yeni her çalışanı, gazeteye uyumda hiç zorluk çekmez...

Benzeri, kurumlara nasip olmayan bir özelliktir bu, mazisi 60 yıla dayanan...

Antalya’da düzenlenen Masterler Turnuvası yarı final maçında, hava hafif de olsa rüzgarlı idi...

Yürüyüş sonrası çimene çıplak ayakla basıp sırtına rüzgar yiyince olan olmuş...

Etkileri dönüşte fena çarptı beni...

Her gribi ayakta geçirirken, bu defa gelen ve adeta boğmacadan farksız bir öksürüğü, ne yaptımsa bir türlü kovamadım.

Hal böyle olunca, Bizim Bahçe’den birkaç gün ayrı kaldım...

Baktım yokluğumu hissettirmemiş, bir güzel sulamış Bizim Bahçe’yi Engin...

Biraz soluklanıp gelince gazeteye, bir da sürprizle karşılaştım.

İnsanlar arasında uzun soluklu küslükler ve dostluklar olmaz derler...

O nedenle dikkat ederim, özen gösteririm ikili ilişkilere...

Avukat Vacit Öktem sol cenahta yıldızımın barışık olduğu ender isimlerdendir.

Öyle heyecanlı ve de coşkulu bir hazırlık yapmıştı Türk Hava Kurumu’nun özel gününe...

Vali Beyi de bir balonla uçuracağını dile getirmişti...

“Bir mani olmazsa orada olacağım” diye de söz vermiştim.

Mani çıkageldi Antalya hatırası üşütme ve ardından boğucu öksürük...

Buna ilave, inanılmaz terleme...

Ne yaptım ne ettiysem fayda etmedi, hiç de sevmediğim halde, ilaç kullanmaya mahkum etti beni...

Dolayısıyla aklım kaldı Öktem’in balonunda...

Ve bir türlü o saatte orada olamadım.

Vacit Öktem de dilediği gibi bir etkinlik yapamamış; hava muhalefeti bütün programı alt üst etmiş...

Zira çok hevesli ve arzulu idi...

Onun adına üzüldüm.

Ne diyelim... Mevla izin verirse bir dahaki sene katılır, Öktem’in etkinliğinin güzel geçmesine katkı veririz, gönül rahatlığıyla...

Elde olmayan sebeplerden, arzuladığı etkinliği yürütememenin üzüntüsünü yaşayan Vacit Bey’e, keyfiyeti arz ederek, Bizim Bahçe’den teselli olması adına “Leylaklar” gönderelim istedik...