Ülkedeki anarşi gerekçesiyle 12 Eylül 1980 tarihinde yönetime el koyan Kenan Evren Paşa’nın Cumhurbaşkanlığı sona ermiş, tonton başbakan Turgut Özal oturuyor Reis-i cumhur koltuğunda şimdi. Aziz Nesin’i hepimiz tanıyoruz tabii; ben “Gol Kralı Sait Hopsait”i okumuşum mesela yıllar önce; Kerkenez Sevim’i, Abanoz’u, Sait Hopsait’i unutmam mümkün mü? On beş gün kadar argo konuşup, kitabın etkisinden zar zor kurtuluşumu hele? Siyasi / dini içerikli söylemleri de çok kişiyi rahatsız ediyor, çocukluğunda Kur’an-ı Kerim’i hıfzetmiş Aziz Nesin Usta’nın.

1991 yılı 22 Haziranı; sıcak sımsıcak, yapış yapış bir Adapazarı günü; Yeni Sakarya (3) gazetesinde yazıyorum. O günkü gazetelerde bir haber var, özetle; “I. Sapanca Kültür Sanat Festivali’ne Aziz Nesin de katılıyor.” “Sakarya Basınının Şeyh’ül – Muharririni Abdullah Çelik” (4) de Yeni Sakarya’da yazmakta o sıralar. İşi kendi tabiriyle “memlekete hizmet” olan Abdullah Hoca’ya takılıyorum; “Beni Aziz Nesin’e götürmüyor musun?” Zira Abdullah Hoca ev sahibi, iki nedenle ev sahibi; birincisi Sapancalı, ikincisi Aziz Nesin’le arkadaşlıklarını, konuşmalarını anlatıyor zaman zaman.

 

KOSKOCAMAN BAŞ, ABLAK BIYIKSIZ KAVRUK BİR YÜZ.

 

Bir haziran ikindisinde Sapanca’nın yolunu tutuyoruz Abdullah Hoca’yla. Şimdilerde Sapanca Şiir Akşamları’nın şiir sunumlarının yapıldığı yerdeyiz; İnsan Hakları Parkı adıyla, dönemin belediye başkanı Osman Nuri Erdoğan bir sahil düzenlemesi yapmış; düzenlediği festivali de orada gerçekleştiriyor. Şimdi adını hatırlayamadığım bir şairin (Cemal Karaağaç’ın hatırladığına göre Nadir Paksoy'un) şiir sergisi de var.  Elli altmış kişilik bir izleyici topluluğu var sahilde. Program daha çok bir Aziz Nesin Söyleşisi. Abdullah Hocayla biz de bir köşeye oturuyoruz. Ben dinlemedeyim; gözlemliyorum daha çok. O günlerde yetmiş beş yaşında olan Aziz Ustanın ilginç bir fiziği var gerçekten. Koskocaman, vücudunun yarısı kadar iri bir baş, çoğu ağarmış sık gür saçlar, ablak, geniş, bıyıksız biraz da kavruk bir yüz. Kısa küt kollar, küçük, tombul eller, biraz küçük bir vücut; 1.55-1.60 civarında bir adam duruyor karşımızda. Turgut Özal’ın daha az kilolu ve bıyıksızı sanki. Üzerinde kiremit rengi hatta bordoya yakın bir tişört, krem rengi keten bir pantolon, fileli bez ayakkabılar var. Gençler orta yaşlılar bir şeyler soruyorlar, sakin bir ses tonuyla, orta uzunlukta cümlelerle, bazen bir anekdot, bazen bir özdeyiş kullanarak, cevaplar veriyor Koca Usta.  Anlatırken notlar da alıyor, bir şeyler karalıyor; notları hep Osmanlıca. Yani eski Türkçe. Arada birilerine kitap imzalıyor.

 

ABDULLAH ÇELİK’İN CENNETLİK AZİZ NESİN’İ

 

İkinci saatin sonlarına doğru biraz tenhalaşıyor Aziz Nesin’in çevresi. Adapazarı Belediye Meclis Üyelerinden Bekir Süel ve Hemşire emeklisi Aynur Yılmaz’ı da hatırlıyorum yakın kare görüntülerde. Abdullah Hoca sokuluyor yanına.

 “- Aziz Bey, gerçi Türk Dil Kurultayında size hiç oy vermedim ama yine de ben sizi çok severim, ben Oktay Akbal Grubunu desteklemişimdir hep” diye söze başlıyor Çelik Hoca. Hatırımda kaldığı kadarıyla Türk Dil Kurumu Kurultaylarındaki yönetim kurulu seçimlerinden söz ediliyor bir süre.

 “- Aziz Bey siz inanmam diyorsunuz ama gerçek bir Müslümansınız” diye devam ediyor Abdullah Hoca, “Çatalca’daki vakfınızda okuttuğunuz çocuklar yüzünden, siz yüzde yüz cennete gireceksiniz...” diye ekliyor. Aziz Nesin’le Abdullah Çelik arasında dini bir tartışma hatırlıyorum; Allah ve Cennet kavramları üzerine. Nesin, ‘Abdullah Hoca, olmayan bir yere nasıl gidilir. Allah’ı insanlar yarattı. Cennet’i de. Bunlar hep bir vehim. Benn Cennet’e mennete gidecek değilim’ diye cevpp veriyor.

Aziz Nesin etrafına şöyle bir göz gezdirerek sözlerini sürdürüyor:

 “- Ben o çocukları niçin okutuyorum, biliyor musunuz?.. Ben parasız yatılı okudum yıllarca. Devlete borçlandım yani. Bir gün devlete borcumu ödemek istedim. Baktım ki devlet dediğimiz şey aslında milletmiş. Bu milletin fakir çocuklarını okutarak devlete olan borcumu ödemeye çalışıyorum, yoksa cennet için değil Abdullah Hoca.” 

Abdullah Çelik-Aziz Nesin söz düellosunun Çelik’in “Bu çocuklar sizi cennete götürecektir” sözü, Nesin’in de bir okura kitabını imzalamasıyla sona erdiğini hatırlıyorum.( 07.07.2005 tarihli görüşmede bu tartışma ve konuşulanların Abdullah Çelik tarafından aynen onaylandığını ifade etmeliyim)

Bir ara 76 yaşındaki Aziz Nesin’e ‘öteye gitmeye niyetiniz var mı efendim’ diye soracak oluyorum, cevabı net ve kısa: ‘Bana sorarlarsa yok da soracaklarını sanmıyorum ama…’

Sapanca’daki bu söyleşi /imza günü Aziz Nesin’in Sakarya’ya bilinen ikinci ziyaretidir; söyleşi sonrasında Eğitim-Sen Sakarya Şubesi yönetimince organize edilen, sahildeki Şölen Restaurant’ta - bugün Çınar Restaurant olarak faaliyetini sürdürüyor–Aziz Nesin onuruna yemek verilecek, yemek sonrasında da koca usta Sapanca Belediye Başkanı Osman Nuri Erdoğan ve diğer yetkililer tarafından İstanbul’a uğurlanacaktır.

 

MEŞHUR KEÇİ DAVASI VE SAPANCA

 

Aziz Nesin’in Sakarya Günleri denilince Cemal Karaağaç’ın (5) naklettiği bir ziyaret rivayeti daha vardır. Tam doğrulatamadığımız için -şimdilik bir “rivayet” olarak naklediyoruz.

Aziz Nesin bilindiği gibi Kara Harp Okulu mezunu. 1945 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ayrılmış - bir iddiaya göre de uzaklaştırılmış - eski bir subaydır. Cemal Karaağaç’ın rivayet ettiği, Sapanca’da “Keçi Davası” olarak ünlenen olay, 1945 öncesinde; kuvvetle muhtemel 1940’ların başlarında yaşanmış olmalıdır.

Aziz Nesin muvazzaf subaydır ve Anadolu’ya erat sevkiyatı sırasında Sapanca’da mola verilir. 70-80 belki 100 kişiden oluşan erat açtır; II. Dünya Savaşının en civcivli günleridir; yiyecek-içecek sıkıntısı had safhadadır. Komutan olarak Aziz Nesin’in bir çözüm bulması beklenmektedir; Nesin düşünür, taşınır ve eratlar gibi üzerine zimmetli bulunan bir keçinin kesilip pişirilmesini ve dağıtılmasını emreder. Emir yerine getirilir; kafile daha bir afiyet içerisinde gideceği şehre doğru hareket edecektir ama rivayete göre keçinin hesabı da kanun icabı Mehmet Nusret Üsteğmen’e (Aziz Nesin’in TSK’daki gerçek adı, unvanı) bir güzel sorulacaktır. Şimdilik sözel bir bilgi olarak bize nakledilen bu dava da 1950’lerin Sapanca’sında sık sık anlatılan “Keçi Davası” olarak ünlenmiştir.

 

ZÜBÜK ASLINDA HENDEK KURTKÖYLÜ MÜ?

 

Araştırmalarımızı sürdürürken - yine ihtiyatla yaklaştığımız - bir diğer Aziz Nesin ziyareti bilgisine daha ulaşıyoruz: Emeli öğretmen/gazeteci Abdullah Çelik, “Aziz Nesin aslında Zübük romanını hazırlarken de Adapazarı’na geldi. Benimle de görüştü bilgiler aldı, gelin işin aslını anlatayım size “ şeklinde bir iddiada bulunuyor bize.

07.07.2005 tarihli görüşmemizde Abdullah Hocamızın anlattıklarına göre Zübük romanının kahramanı aslında Hendek Kurtköy Muhtarı Fethi Tok’tur.

İşin ilginci bu iddiayı Avukat Demircan Dilek de aynen doğrulamaktadır. Demircan Bey’e göre Aziz Nesin Fethi Tok’la Demokrat Parti Döneminde - muhtemelen 1950’lerin sonlarında - TBMM girişinde karşılaşmış; kapıdaki polislerin “- Buyurun sayın vekilim” diyerek hazır ola geçmeleri dikkatini çekmiş, işin üzerine gidince de görevlilerden “- Efendim, aslında Sakarya’dan bir muhtar, bize her gelişinde yüklü hediyeler getirir, kapıdan girerken de böyle davranmamızı ister, biz de durumu idare ederiz” cevabını alır.

Abdullah Hoca, “- Aziz Nesin, hatırladığım kadarıyla 1960’larda veya 1970’lerin başlarında Zübük için araştırma yapmaya Adapazarı’na geldi, benimle de görüştü. Tanınmış kişilerle dolaşmaktan hoşlanmadığı için bizi yanında istemedi, Adapazarı’nda birçok önemli kişiyle de görüşmeler yaptı. Buradan Hendek Kurtköy’e geçerek Fethi Tok ve çevresindeki bazı kişilerle görüştüğünü duyduk. Romanındaki Zübük Fethi Tok’tur. Aziz Nesin’le söz konusu romanın yayınından sonra Dil Kurumu Kurultayı’nda karşılaştık, bana “Sevgili Abdullah Hoca’ya sevgilerimle” yazıp imzalayarak Zübük’ü takdim etmişti.” derken, Demircan Dilek ise söz konusu Adapazarı ziyaretiyle ilgili olarak tam zıddını iddia etmektedir: “- Evet, söz konusu romanın kahramanı Zübük, Hendek Kurtköylü Muhtar Fethi Tok’tur, olaylar onun başından geçenlerden esinlenerek yazılmıştır ama kesin olarak biliyoruz ki Aziz Nesin bu bilgileri toplamak için Sakarya’ya gelmemiştir.”

Zübük iddiasına küçük bir ekleme yapmamız gerekiyor: Aziz Nesin Zübük adlı bir haftalık gazeteyi 1961 yılında çıkartmıştır, aynı adlı romanını da 1961 yılında yayınlamıştır.

 

NETİCE: YA İKİ YA DÖRT ZİYARET

 

Sonuç olarak şunları söylemek mümkündür: Aziz Nesin 80 yıllık ömrü hayatında, Sakarya’ya biri 1961 diğeri 1991 yılında olmak üzere; kesin olarak iki kez gelmiştir. 1940’ların başlarında Sapanca’daki Keçi Davası’yla 1960’lardaki Zübük Ziyareti iddiası, - en azından şimdilik - rivayet olarak anlatıla gelmektedir.

 

 

-------------

1)        www.denizce.com, aziznesin.asp

2)       Sakarya Barosu avukatlarından Demircan Dilek’le 06.07.2005 tarihinde yapılan telefon görüşmesinden.

3)       Yeni Sakarya Gazetesi:  17 Haziran 1954’te Hasan Bıçak’ın (Uyar) yayına soktuğu 4 sayfalık tipo baskılı tek renkli akşam gazetesi o zamanlar Yeni Sakarya.

4)       Abdullah Çelik: 1929 Sapanca Fevziye doğumlu, ilkokul öğretmeni, ilkokul müdürü, 1946’dan bu yana değişik gazete ve dergilerde yazan eğitimci-yazar. 

  1. Cemal Karaağaç: 1960 Sapanca doğumlu, Şair, 1991 yılından bu yana Sapanca Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler eski Müdürü.

 

Aziz Nesin, I. Sapanca Kültür- Sanat Festivali nedeniyle geldiği İnsan Hakları Parkı’nda kitaplarını imzalıyor, sağında dönemin belediye başkanı Osman Nuri Erdoğan. (22 Haziran 1991)