Sessiz çığlık.
Derin çığlık.
Mütebessim çığlık.
O gülünce hikâyelerinin romanlarının yüzü gülüyor. Sağ olsun, hikâyemizin, romanımızın da yüzünü güldürüyor. Hakkını teslim edelim.
Hikâyemiz onunla güzel. Romanımız onunla güleryüzlü. 
Hikâye roman görünümlü şiirler yazıyor o.
Bizi kandırıyor: Şair o, hem de düpedüz şair. Sait Faik gibi, Sait Faik kadar, Sait Faik’ce.
Bazen şaşırırsınız; öykü mü yazıyor bu kız şiir mi diye hakikaten: ‘Kadın elindeki Yusuf gülleri işlenmiş melamin tepsiye ince belli iki bardak yerleştirip, taze tüten çaydan doldurdu. Sobanın üstüne düştü çaydanlığın terleyen kapağından bir damla su ve cız etti bir ses. Eski bir gürültü çıktı geldi.’ (Bekleme’nin Hâkikâti)
Bitmedi, devam edeyim: Gülümsedi kadın kırışıklıkları gün olup açıldı. (Beklemenin Hasreti) / … düşlerinde kurumaya yazgılanmıştı bazı insanlar. (Kasım Sessizliği) / Sessizliği avuç içlerinden öpüyordu zaman. (Kendini Arayan Adam) / Kendini beş geçiyordu, örümcek ağından gelinlik giyen madeni saat. (Kırım Dede) / 
Yıllardır bilirdim. Malatya’da tanışmıştık da. Konya’da bir program sonrası muhabbet etmiş, kitaplarımızı imzalamıştık birbirimize. Güler yüzü kaldı hafızamda daha ziyade. Tebessümü, iyimserliği, iyi niyeti. Gülen gözlerin sahibiydi en çok o. Işık, iyilik, merhamet vardı gözbebeklerinde daima.
Mustafa Özçelik üstadın armağanıdır en çok bana Ayşe Ünüvar. Bolu’daydık bir gün, - o her zamanki zarafetiyle - konuşmuştu yine koca şair: ‘Ayşe Ünüvar adında müthiş bir romancı yakaladım Fahri Bey, yeni kitabına bayıldım doğrusu. Okumanı öneririm. Kesin ödüle değer bir eser. İnşallah fark edilir.’
Edildi mi hayır, ödül verildi mi hayır.

----


Olsundu, Yaşayan Yunus Emre’miz Mustafa Özçelik 2020’nin ilk gününde kalbindeki Anadolu Ödüllerini açıklayacak, 2019 En İyi Roman Ödülünü Ayşe Ünüvar’ın Kuşlar da Düş Görür adlı eserine verecekti. Özçelik’in diliyle konuları, dili, duyarlığı, kişileri ile bizim hikâyemizi sıcacık, şiirsel bir üslupla anlatan bir romancıdır Ayşe Ünüvar. Ve ekliyor Eskişehir’in ‘yaşayan Yunus Emre’si: Ayşe Ünüvar okuru olarak kendimi çok şanslı hissediyorum.  
İşte budur. Tam da budur Ünüvar.
İçiyle yaşayan yazar. İçli, içten, içte.
Kendimizi buluyoruz onun öykülerinde. Kaybettiğimiz kendimizi. 
Mavi çinko çaydanlıktan gelen ses gibi onun öyküleri. Sahici, müphem, dost. 
Gönlüne yanık türkülerin devrilip kaldığı kalem.
Anadolu kadınının yüzü sözü özü var onda. Ve tabii ki kalemi. Öyle duru, öyle saf, öyle masum. Zöhre gibi, Anahtarcı Zeki gibi, Kendini Arayan Adam gibi.  
Bir nevi sevgi öyküleri yazıyor Ayşe Hanım. Muhabbetin belini kıra kıra, hakkını vere vere hatta.
Müthiş ayrıntılara iniyor. Müthiş. Soyadı Ünüvar yerine Ayrıntı olsa yeridir.
Onun öykü kahramanları isimsizdir daha çok: Adam ardıç kerestesinden mamul merdiveni gri saçlıdır mesela, kadın sımsıkı topuzlu, gri saçlı, tok burunludur. Yaşlı adam, Genç adam ve Kadındır öykünün içinde dolaşan aktörleri. İsimden çok belirsiz belirli dev kahramanlara dönüştürür okurunun gözünde öykülerinin kahramanlarını. Çok ustaca başarır bunu.
Yazdı yazmadı işte. Yok yok yazdı o. Hem de en güzelinden.
Türkçe nakış nakış ılgıt ılgıt ilmek ilmek Anadolu örülüdür. Saflık duruluk temizlikle kırklanmış Öztürkçesine kendine özgü yarı şiirsel yarı masalsı bir güzellikle örülüdür üslubu. 
Gözlerindeki ışıltı ve duruluk, sözleri ve eserlerinden de okunuyor. Yüz kere bin kere hem de. 
İkindi ürkekliğiyle yazan yazarımız o bizim.
Kerim Nadirin ikiz kardeşi. Kız olanı.

----


Ayşe Ünüvar’ın yazı serüveni, kaybettiğimizi arama serüvenidir bir bakıma. En çok da budur. Bulmuş mudur? Çok yaklaşmıştır en azından demek mümkündür eserlerine bakılırsa.
Onun cennet düşü ise kalbî saflık aslında. En çok yitirdiğimiz, en fazla uçup fiden elimizden. Modern çağ kalbimizi bize bırakmıyor zahir. Bin bir işgal altında tutuyor üstelik, yirmi dört saat, üç yüz altmış beş gün, bir ömür. Ayşe Ünüvar’ın öyküsü de romanı da bu gürültü kumkuması çağa karşı sessiz bir çığlık. Saflık çığlığı. 
Konevi’nin, Mevlana’nın hemşerisine de çok yakıştı, çok yakışıyor bu, diyeyim size. 
Kâh Yusuf Gülleridir onun yüreği, kâh Onbiray çiçeği. Bazen Taş armuttur, bazen Karamuk dikeni. Çalı kuşu olduğu da olur,  Gece kuşu da. 
Bizim hikâyecimiz, bizim romancımız; bizim, biz… Bizim insanımızı yazdı, daima!
Öyküsü romanının iki adım gerisinde sanki. Ya da o öyle istiyor gibi. (Bizce atbaşı gidiyor ikisi de.) 
Geceye not düşelimleri de çok meşhurdur; birkaç örnek mi? Zevkle vereyim: Bin dil bilsek ne olur, gönül dili bilmedikten sonra. / Aşk ile baktığın zaman her şey durulurmuş / Saflık çocuklukta kalacak kadar eskitilmemeliydi / Olanın da olmayanın da hep bir sebebi var; bilmeden teslim olamaya bak / İnsnaın bir ağaçtan, kuştan, karıncadan ve zamandan öğreneceği ne çok şey varmış… Ve hayatımıza pusula olabilecek bir sözü: Kalbini yanına lıp da yürü bu zamanda.
Aşkın ayağa düş(ürül)düğü bir çağda, mukaddes kitaplarcasına, başının üzerinde tutan aş romanları yazdı o. Yazıyor daha. Yazacak da.
Aşk yolculuğundadır her dem.
Hakikatin romancısı. Ne de olsa Gonyalı sahici kızı. 
Cebinde Fesleğenlerle Bekleyişi bundandır. Bunadır. Buncadır.
Aşk yolculuğunda meczube bir kalemdir Ayşe Ünüvar aslında.
Tam da budur.