Deniz gözlü şair kız. Deniz yüzlü. Deniz özlü.

Denizler kadar derin, denizler kadar geniş, denizler kadar mavi.

Ateşin kalbinde geçiyor her dem. Ateşin kalbinde yaşıyor her dem. Ateşin kalbinde yazıyor her dem. İyi ki de.

İçine çocuk kaçmış onun. Açık apaçık bu, belli.

Ve o büyükçe içindeki çocuk da büyüyor Ayşe’nin. Yazdıkları yaptıkları uğraşları bundandır. Bundandır, bunadır, buncadır.

Onu ne zaman tanıdım, iyi hatırlıyorum: Beşinci Sapanca Şiir Akşamlarıydı. Sene iki bin beş haziranı. Henüz yirmi beşinde gencecik bir şair kızdı daha. Oturaklı terbiyeli edepli. Gözlerinden zekâ, enerji ve dize fışkırıyordu. İlk bakış ve gözlem kolay kolay unutulmaz ve yanıltmaz, bilirsiniz. Üzerinden on altı yıl geçmiş, hâlâ aynı kız çocuğudur benim için Ayşe Sevim kardeşim. O gün Masal ve Benim İçin Hazırlanıyor Ölüm şiirlerini seslendirmişti, kendi gözleri gibi masmavi olan Sapanca Gölü’nün sularına baka baka. Ne çok alkış almıştı. Hiç unutmam.

O gün bugün ağbi kardeşiz Ayşe’yle.

Sonraki yıllarda başka etkinliklerde de yer aldık birlikte. Aynı sahnelerde panelist olduk. Aynı yazarlık mekteplerinde hocalık ettik. Aynı okullarda söyleşi - imza günleri gerçekleştirdik.

saygılı, hep azimli, hep gayretli. Hep enerjik, hep disiplinli, hep gençlerle göz göze, söz söze, öze öze gördüm onu ben.

Bıkmadan göğe bakan çocuktur bizim Ayşe’miz. Bıkmadan yorulmadan üşenmeden bakan. Büyüdü, çocuğu, çocukları oldu, hâlâ göklere bakıyor. Aman baksın, bakmaya devam etsin. Yağmur renkli şiirler devşirsin bize semalardan.

Yazdı, yazıyor, yazmalı.

Güvercin kalpli Ayşe Sevim’in bütün derdi akbabalarla. Bütün şiirlerinde böyle. Çok açık bu.

Beyaz bembeyaz, geniş gepgeniş yüzü, mavi masmavi, duru dupduru bakışları güven ve huzur ikram ediyor çevresine.

Dünyanın bütün çocukları onun. Bunu biliyoruz. İyi biliyoruz. Belledik. Belleti bize bunu. Bazen Karadeniz kadar hırçın bakıyorsa eğer, o kendisinden değil, çocuklara yapılanlar yüzünden, bilesiniz.

İmgelerine göz atalım, gelin hep birlikte: Canın bohçası / ölümün saçları / rüzgârın karısı değil / ateşin kalbi / Şifasından saklanan hastalıkları / çığlık lekeleri / günahlarıma değil kendime tövbe ettim / kurtlanmış bir yazgıyı / bildiğim dualar sedyelerde / söylenmeyenin fısıltısı / kibir kulesinden / dualar nöbet tutuyor felaketlerin önünde / şu türküyü sırtına al hava serin / hafızasını çaldırdı / yeşil nefes / sessizliği öpmekten bıkan mezarlık bekçisi / kuşlar konuyor sesine / eskidiğini yüzümün her ağustosta / kahkahamı tülbentle bağlamışken / kalın kalplerimiz var / yanlış imlâyla soluk alıp veriyorum / apartmanların mağaraya dönüştüğü iş çıkışlarında / türküleri çamaşır makinasına attı babaannem / siyah bir sesle ‘günaydın’ diyorsun / simsiyah bir müzikle kefenlenmiştin / kıldığımız namazı kuşanıp.

Kendine özgü bir şiir dili kurmuş Ayşe Sevim. Öz, özgü, özgün. Yarı masalsı, zamanlar üstü, zamanlar dışı bir dil. Telefon çalıyor: ‘üç sene önceden arıyorlar baba’, ‘yok de’ / masrafları kısıp bir türkü almak istiyor ne zamandır buna tipik örnek mesela. uyumadan önce / göğün vidalarını sıkmayı ihmal etmiyor asla örneğin. Not defterimin içine kıvrılıp uyuyakaldı yapacaklarım söz temsili. Benzeri yüzlerce imge, betim, dize. Ayşe Sevim tam da budur, bunlardır, böyledir işte.

İmge yumağı kız. İmge yunağı hatta. İmge sunağı da.

Atımı gökdelenlerin arasından sürdüm de geldim / yolda hakanlar değil eşkıyalar hutbe okutuyordu: Günün, günümüzün, modernitenin eleştirisi bu kadar zarif yapılabilirdi ancak. Bu kadar zarif, bu kadar ironik, bu kadar şiirsel - masalsı.

Hiçbir sosyolojik kanun, en ünlü psikolojik analiz onun şu dizesi kadar gerçek ve süreğen olmadı zihnimizde: Kıyılıyor herkes başka biriyle. Altına imza atmamak mümkün mü? Hem de dolma kalemle ve ıslak imzayla. İlahi Ayşe, hay bin yaşayasın kardeşlik.

Seyahat programlarında Ayhan Sicimoğlu’na çok yakışan bir kelime vardır hani, çok beğendiği zaman hastasıyım der, bilirsiniz. Bizim Ayşe Sevim’in şiirleri de benim için öyle, inanın, ben onların hastasıyım gerçekten. Bu yazıyı yazınca kani oldum, Taburcusu olamadım bir tülü onun şiirlerin.

Vebaya müşteri ruhum diyordun bir dizende. Senin değil hepimizin ruhu müşteri Ayşe. Ve bir senedir müşteri değiliz bizler, bidünya insan artık: Vebayla koyun koyuna yaşıyoruz. Sana daha bir hak veriyorum şimdi: Coronayı bizden korusun Rabb’imiz asıl.

Sosyoloji de var onun şiirinde - (Kalbinde mi desek.) - Psikoloji de. Öyle iç içe ki her şey. Şehirli ve köylüyü, çok usta ve ünlü bir karikatürist gibi, incecik - ne incesi, aynı oranda da kapkalın- birer çizgiyle resmediyor: Alınlara para yapıştıran şehirlilerle / düz bir hayatı üstlerinden silken köylüler. Hadise budur, o kadar.

İroniyse ironi, tezatsa tezat, hükümse hüküm; üçübiyerde Ayşe’de. Hem de daima.

Kendinden geçmiş kalem. Mahviyetin de destanını yazdı böylece o, meşhur olacak tüm yanlarımı / yeniden ve yeniden bıçakladım dizeleriyle.

Yaşadığımız çağ kaderimiz değil mi? Ve dünyamız değil mi adım adım içimizi kirleten. Doğduğumuzda tertemiz olan ruhumuzu zamanla vampire dönüştüren. Kuşkum yok siz vurdunuz beni derken Ayşe Sevim, bizi yani dışını şikâyet ediyor çocuk kalmış içine.

Hatırlayan şair. Bizim yerimize de hatırlayan. Ve unutmayan.

Kuşlar konuyor onun sesine. Sesine yani şiirine.

Üstü kalsın demişti ya Koca Şair (Cemal Süreyya). Ben artık senin artığınım diyor Ayşe Sevim de. Evet artık bir kız o. Artık bir kalem. Arttırdıklarıyla var dünyamızda. Edebiyattan hayattan dünyadan arttırdıklarıyla. En çok da çocuk kalbinden arttırdıklarıyla, evet!

Dünyayı dost oteli diye tanımlayabilir Ayşe. Tanımlıyor da zaten.

İzmit körfezi kızıdır. Gözleri rengini oradan almış. Ama uzunca süredir eş durumundan Anadolu’da. Birkaç yıl Sinop’tan merhaba diyor bizlere, ardından Amasya’dan. Huyu kurusun, gözlerinin rengince sahili yahut kalbinin genişliğince tarihî olmayan şehirlerde yaşayamaz o. Kaderi de yardım ediyor ona hep. Duaları kabullü kız. Ne de olsa çocuk kalbi taşıyor. Saf temiz duru.

Annemin karnında bir avuç Türkçeydim ben der bir dizesinde. Tam da budur ya Ayşe. Son on yılını, elleri avuç avuç Türkçeyle dolu olarak, anne karnındaki çocuklara masallar okuyor. Masallar yazıyor. Masallar yaşıyor. Yaşıyor ve yaşatıyor.

Masal abla. Masalcı abla. Masalsı abla. Dilinden bal damlıyor masal masal. Çocuk zihinlere şifa, çocuk kalplere umut, çocuk gönüllere hayal bahşediyor bir süredir. Ne güzel.

Onun şiiri, çocuk kalbinden bizim için arttırdıklarından ibarettir. Nokta net.

Her şair bir kitaptan ibaretse eğer benim için Ayşe Sevim Taburcudur. Her şair bir dizeden ibaret olacaksa eğer benim için Ayşe Sevim kurşuna dizildikten sonra gelen af telgrafı gibi kalbim dizesidir.

Ayşe Sevim. Günay’ı da var sahi. Az da olsa kullandığı.

Ayşe Sevim Günay: Sesine çocukların konduğu şairimiz.

Sesine çocukların üşüştüğü kız.