1453 yılında fethedilen İstanbul’da, Fatih Sultan Mehmet’in emri doğrultusunda bir haftada camiye dönüştürülen Ayasofya, o günden sonra İstanbul’un fethinin nişanesi olarak uzun süre ibadete açık kaldı, ne hikmetse 1934 yılında müzeye çevrildi…

Dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün zamanına rastlayan dönüşümün ömrü uzun oldu…

Günümüze kadar da öyle geldi…

Yerli-yabancı turistlerin ziyaretine açılan bu tarihi yapıyı birkaç kez gezdim…

Ecdat yadigarı camiyi bu halde görüp de üzülen insanların gözyaşlarına tanık oldum zaman zaman…

Ne zaman bu konu gündeme gelse o dramatik tablo gelir gözümün önüne…

Avrupa’dan ülkemize gelen turistlerin ilk görmek ve gezmek istediği tarihi yer, her defasında Ayasofya olur…

Bunun perde arkasında bir sebebi olmalı…

Üstü örtülü talepleri var anlaşılan… “Burası er ya da geç yeniden kilise olarak hizmet edecek” anlayışı hemen her turistin beklentisi ve ajandasında yer alır görüşü, dün ne ise bugün de değişmiş değil…

Bu ham hayalin peşinde koşmak başta Yunanlılar olmak üzere Hristiyan dünyasının da arzusudur, hiç kuşkusuz…

Ayasofya’yı İslam alemine kazandıran ve burayı cami olmaktan çıkaran zihniyeti lanetleyen o koca hükümdar Fatih Sultan Mehmet’in vasiyetini yerine getirmek, bugüne kadar gelip geçen hiçbir devlet başkanına ve liderine nasip olmadı…

Özellikle son çeyrek asırda içerde ekonomik açıdan sıkıntı oluşturacağını bile bile tüm ağırlığını savunma sanayiine veren ve dışarıya göçü tersine çevirip genç beyinlere çalışma, üretme imkanı sağlamakla, ülkemiz çok şey kazandı…
Bu kazanım ülkeyi farklı bir iklime taşıyor…

Ordumuz, devletini masada oyun kurucu ülkeler haline getirip gücünü dost-düşman herkese kabul ettirme gibi beklenmedik bir büyük yeniliğe ve gelişmeye imza atıyor şu sıralarda …

Hal böyle olunca, bir zamanlar adaletle yönettiği ecdat topraklarını ve en geniş şekilde sahip olduğu kıyılar yanında başta Akdeniz olmak üzere Ege ve Karadeniz’de “Ben varım” diyor, neredeyse bir asır sonra yeniden…

Yerli ve milli savunma gücüyle mazlum ülkelerin de ümidi haline gelişin altında yatan anlayış da budur…

Diyoruz ki ülkemizi karşı cepheden gelecek hiçbir tehlike zor durumda bırakamayacak…

Türkiye o eski ihtişamlı günlerine, kararlı ve kendinden emin adımlarla yürüyor…

Sanırım bu zorlu dönemin bolluğa, berekete dönüşeceği aylar, yıllar yakındır…

Zira zulüm hiçbir zaman sürekli olmamış ve yapanların yanına kâr kalmamıştır…

Bu kutlu direniş ve gücü ile hak aramanın yoluna koyulan devletimiz yaydan fırlayan ok örneği, çıktı yola bir kere, geri dönüşü yok…

Ayasofya’nın kaderi de bu kutlu yolculuğa bağlı…

Zira dünyaya mesaj mahiyetinde adımlar atılıyor şu sıralarda Akdeniz’de ve Suriye’de…

Selam olsun yola koyulan yiğitlere…

Onlara, güçlerine güç katması dileğiyle  “Peygamber çiçekleri” gitsin istedik…