Afetler ülkelere ve mevsimlere göre değişmektedir. TDK sözlüğünde afet: Çeşitli doğa olaylarının sebep olduğu yıkım olarak tarif edilmiştir. Yeryüzü tüm güzelliği ve mükemmelliğiyle beraber afetleri de bünyesinde taşımaktadır. Felsefenin kötülük konusunda da afet meselesi önemli yer tutmaktadır. İnsan afetleri önleyemiyorsa hiç değilse afetleri bilerek yaşamasını öğrenmelidir. Tüm afetlerin ilahi yönü kaçınılmazdır. “Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’âm suresi,59).

Türkiye’de özellikle depremler başta olmak üzere sel, taşkın, orman yangınları, kuraklık, heyelan, hortum, virüs gibi doğal ya da teknolojik felaketler yaşanmaktadır. Her geçen gün afetlerin sayısı ve etkisi de artmaktadır. İnsan yaşadığı coğrafyanın özelliklerini bilmekle sorumludur. Üçüncü surenin 190. Ayetinde “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün farklı oluşunda aklıselim sahipleri için elbette ibretler vardır.” İnsan önce yeryüzünü, sonra ülkesini ve sonuncu olarak da yaşayacağı muhitin özelliklerini acilen bilmelidir.

Medine’ye hicret edip, Mekke’ye hasret hastalığına yakalanan, Medîne’nin havasına ilk önceleri alışamayan, namazda ayakta duracak mecâli kalmayan sahabe-i güzîni gören Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Mekke’yi bize bereketli kıldığın gibi Medîne’yi de bize iki kat bereketli kıl.”

“Yâ Rabbi, Mekke’yi bize sevdirdiğin gibi, Medîne’yi de bize sevdir. Allâh’ım, Medîne’nin ölçek ve tartılarına bereket ver, bize sıhhat ver.” diye duâ eder.

İnsan afetlere manevi ve maddi olarak hazırlanmalıdır. Günümüz dünyasın da insan ilahlaştırıldığından her şey ve her kudret insanda ve yöneticilerden beklenmekte ve var sanılmaktadır. Afetler de insan unsuru var olmakla beraber acziyetimizi ortaya koyan yönü de vardır. Modern dünya dünyanın yaşanabilir özelliklerini gün geçtikçe bozmaktadır. Kirlenen, tüketilen ve bozulan denge insanın aleyhine doğru yol almaktadır.

Eskiden afetleri ilahi ikaz derdik, ne olduysa şimdi onu hep beraber terk ettik. Siyasi bir ikaz olarak toplumu sarmalayan bir yön oluştu. Evet, siyasetin etkisi büyüktür. Siyaseti oluşturan insanlar da buna dâhildir. Siyasi değişimi afetlerden bekleyen gazete ve fikir müsveddelerini (Can Ataklı gibi) görmemezlikten gelemeyiz.

Mümin iki ateşten korkmakta ve korunmaktadır. Bunlar dünya ve ahiret ateşidir. Ahiret ateşi gerçektir. Burada ki ateş ölümle son bulurken ahirette ki ateş ise devamlıdır. Çevre ülkelerde harp ateşi yanarken bizde de farklı bir ateş ocakları söndürdü ve bizi yollara düşürdü. Sebebi ne olursa olsun, sorumlu ve suçlu kim olursa olsun insan denen varlığın acziyetini yaşamaktayız. Bir dumanlık canımız varmış.

“Haydi, yalan saydığınız azaba doğru ilerleyin! Korumayan, ateşe karşı da bir faydası dokunmayan üç parçalı bir gölgeye doğru yol alın. O, kütükler, saray gibi, koca sütunlar (sarı deve gibi) kadar kıvılcımlar fırlatır. Hakkı yalanlayanların o gün vay haline! (Murselât suresi: 29-34)