Adaletin en kısa tanımı; hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi, haklı ile haksızın tefrik ( ayırt) edilmesidir. Bir hukuk düzeni de, bunu sağladığı ve güçsüzleri koruduğu, koruyabildiği sürece adaletli olabilmektedir.

           Bir ülkede ve bir devlet düzeninde, elbette bir çok mühim işler ve bunara dayalı, bu işleri yapan  kurumlar vardır.

           Bunlar içinde en önemlileri, muhakkak ki “eğitim, sağlık, adalet, iç ve dış güvenlik”tir. Tabii olarak bu işlerin yürütüldüğü kurumlar, en  kıritik, en acil ve olmazsa olmaz kurumlardır.

           Bu beş kurumun içinde de, ilk sırayı ADALET almaktadır ve almalıdır.

           Zira, adalet her şeyin başıdır. Adaletin olmadığı yerde, başka hiçbir şeyden söz edilemez.

            Diğerlerinin  tamamı dört  başı mamur olsa bile( adalet olmadan bu da mümkün değil), adalet yoksa, hiçbir önemleri kalmamakta, hepsinin varlığı adalet ile mümkün olmaktadır.

            Bir çok hizmetin,bu günden yarına tehiri ya da gün ve aylara yayılması kısmen   mümkün olsa bile, adaletin bir gün bile ihmali mümkün olmamakta, gecikmesine müsamaha ve tahammül bulunmamaktadır.

           Hal böyle iken, böyle olması gerekirken, İçinde bulunduğumuz günlerde adalet tartışmalı hale gelmiş, ona olan itimat ( güven) büyük ölçüde yara almıştır.

           Geçenlerde, hem kendisi hukukçu, hem de, devletin en yüksek sorumluluk yerlerinde uzun yıllar vazife almış bir siyaset ve devlet adamımız, hükümetler de ikinci adam konumunda bulunmuş olan Sn. Bülent Arınç, bir tv konuşmasında bu durumu; “Adalet herkese lazım. Yargıda çok büyük yaralar var. Yargının kendi içerisinde pıroblemleri giderek arttı. Hakim ve savcıların, ‘adalet, hukuk ve vicdandan’ başka birtakım korkular ve vehimlerle hareket etmesi, bu gün en büyük sorun” cümleleri ile bariz bir şekilde ifade etmekte, zaten, malumu ilan etmekte,hepimiz bunu görmekte, gözlemlemekteyiz.

           Komşu vilayetimizin, babasını da çok yakın tanıdığım vekili, Mehmet Akif Yılmaz da, vekil olduğu il  ölçeğinde ve yerel bazda bunu dile getirmekte, basından öğrendiğimiz ve okuduğumuz kadarıyla, adete feveran ve feryat ederek, şöyle demektedir:

 

           "Kocaeli  Adliyesi'nde  görevli  bazı  hakimlerin  aldığı  kararlar, artık toplumda infial uyandırmaya başladı. Yüklü  miktarda  eroinle  yakalanan şahıs,  cezası yıllara tekabül eden bu suçu sabit iken, hakim takdiri ile serbest bırakıldı. 16 yaşında bir kızcağızı, 4 gün süreyle alıkoyan ve tecavüz eden zanlılar, kızın teşhis etmesine rağmen, hakim takdiri (!) ile serbest bırakıldılar ve rahatça Kocaeli'nde dolaşıyorlar. Alınan bilgiye göre başka bir kızcağızı alıkoymuşlar! Son olarak dün, Fatma Kaplan Hürriyet'e  geçmiş olsun ziyaretimde  öğrendiğim  gelişme. Akla ziyan bir hakim takdiri, eşini 8 yerinden bıçaklayan şahıs, yaralı daha yoğun bakımda iken serbest bırakılıyor. Yaşanan  bu gelişmelerin  akılla, mantıkla, vicdanla, adaletle izahı yok. Kocaeli'nin vicdanı,  HSYK' nın bu keyfiliğe karşı harekete geçmesini bekliyor."

            Tüyler ürperten ve insanları adalete karşı güvensizliğe, güven içinde olmamaya sebep olan yargının bu durumu, hakikaten çok çok vahim bir durumdur.

            Bırakınız bütün bunları, adalet tecelli etse bile, sadece gecikmesi, uzaması, insanların yıllarca beklemesi, adliye koridorlarında ve yüzü soğuk mahkemelerde zaman geçirmesi ve hele hele, yargı kararı kesinleşmeden tutuklu olması ve yıllarca cezaevinde bekletilmesi, zulmün en büyüğü, adaletsizliğin dik alasıdır.

            Birçok alanda olduğu gibi, adalette de, bütün emirlerinin özeti adalet olan bir dinin mensupları olarak, bu durumda olmamız, anlaşılır ve algılanabilir bir durum değildir.

            Sadece, “ Bir saat adaletle hükmetmek, altmış sene nafile ibadetten hayırlıdır” Hadis-i Şerif’i bile, İslam’ın adalete ne kadar büyük ehemmiyet verdiğini görmemize ve İslam’ın bir “Adalet dini” olduğunu anlamamıza yeterde artar bile.

           “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. BİR TOPLULUĞA  DUYDUĞUNUZ KİN, SİZİ ADİL DAVRANMAMAYA İTMESİN. ADALETLİ OLUN” (Maide, 8) Ayeti  bize,  adalet konusunda nasıl hareket edeceğimizi apaçık göstermektedir.

            Tez elden, hemen şimdi, adalet mekanizmasını ve  yargıyı, bu anlayış üzerine yeniden tesis etmemiz, en önemli ve en acil vazifemiz, bu ülkenin ve bu devletin ilk yapması gereken işidir. Hiç şüphesiz adil yargıçlarımız vardır ve bunları, bu kapsam dışında ve istisna tutuyoruz.

            Konfüçyüs’ün: “KANUNLAR, BÜYÜK SİNEKLERİN DELİP GEÇTİĞİ, KÜÇÜKLERİNDE TAKILIP KALDIĞI BİR ÖRÜMCEK AĞIDIR” sözüne, daha fazla hayat vermeden ve ecdadımız  Fatih Sultan Mehmet’in:” KADIYI SATIN ALDIĞIN GÜN ADALET ÖLÜR. ADALETİ ÖLDÜRDÜĞÜN GÜN, DEVLET DE ÖLÜR” sözüne dikkat ederek ve  kulak vererek,

          En mühim ve EN ACİL işimiz, “ADALETİ TAM TESİS ETMEK” olmalıdır.

          Daha fazla geç kalmadan, daha fazla ve derin, tedavi edilemez yaralar açmadan.