Yarın 14 Mayıs “ Dünya Çiftçiler Günü.”

                  Hemen  hemen bütün “günleri” olduğu gibi, bu “günü” de biz belirlemedik. Yani, kendi medeniyetimizden, kültür ve tarihimizden, örf, adet ve geleneklerimizden neşet etmiş değil.

                 14 Mayıs 1946, Uluslararası Ziraat Üreticileri Federasyonu’nun (İFAB) kuruluş tarihidir.  Türkiye Ziraat Odaları Birliği bu kuruluşun üyesi olup,İFAB’ın kuruluş günü olan 14 Mayıs  “Dünya Çiftçiler Günü” olarak kutlanmaktadır.

                  Yani, ecnebiler kurdu ve onlar  belirledi, biz de peşlerine takıldık. Her konuda onları izlediğimiz, örnek aldığımız gibi. Keşke ilim ve teknikte, şehircilik ve çevreye duyarlılıkta onları izleyebilsek, takip edebilseydik!

                  “Gün” olarak andığımız ya da kutladığımız tüm olgulara bakın. Ne yazık ki, hepsi bitme noktasına gelmiş ve  “hiç olmazsa senede bir kez hatırlayalım”  kertesinde  (derecesinde, raddesinde ) meseleler halini almış. Batılı anlayışın, Kapitalizm, liberalizmin ve sekülerizmin de tabii neticelerinden biri. Anneleri, kadınları, çevreyi, insan haklarını ve benzeri birçok değeri unut, kapitalizme feda et, sonra senede bir gün hatırla ve an kabilinden!

                  Ziraat ve çiftçilerimiz de maalesef bu durumda.

                  Dünyanın mühim ziraat ülkesi, tahıl ambarı ve hususen de, buğday ve hayvancılık memleketi iken ve buğday satarken, günümüzde buğday ve hayvan ithal eder durumdayız.

                  Sadece bunlar da değil, daha birçok zirai ve hayvansal ürünü dışarıdan alıyoruz.

                  Çok değil, bundan 50 sene önce, ülke nüfusumuzun % 70’i ziraat işinde çalışır, istihdam edilirken, bu gün  bu oran nerdeyse %  30’ların altına düşmüş. Giderek de azalma temayülünde.

                  Ne yazık ki yeni nesil, yani gençler, ziraat ve hayvancılığa sıcak bakmıyor. Asgari ücrete razı olarak köyleri terk ediyor ve şehre kaçıyor.

                 Ziraat;  giderek azalan köylümüzün, nesli tükenmekte olan son  kuşağın elinde SOS veriyor.

                 Toprağa bağlı son eski nesil de olmasa tamamen bitecek.

                 Bendenizin validesi de son kalmış eski  nesil çiftçilerden. 94 Yaşında  bahçesi, tarlası ve inekleri var. Hala, asırlık yaşına ve takati kalmamasına rağmen, çiftçilikte direniyor. Topraksız ve hayvansız hayat düşünemiyor.

                 Osmanlı neslinin son kuşağı olarak, sabah namaz vakti, güneş doğmadan kalkıyor ve önce ineklere koşuyor. Gündüzü de tarlada geçiriyor ve akşam yatsı vaktine müteakip istirahata ve uykuya çekiliyor.

                Kendisine sık sık, “Ana sen bir kahramansın” demekten kendimi alamıyorum.

                Öyle ya, 94 yaşında hala çalışıyor, hala bu ülke iktisadına zirai üretim, istihdam  ve girdi sağlıyor. O ilerlemiş yaşına rağmen,  hala üretici, müstahsil ve işletmeci. Türkiye ekonomisinde hala yeri var. Kahraman değiller de ne?

               Evet. Ne yapıp ne edip bunların sayısını artırmamız, çiftçilerimize özel önem vermemiz lazım.

              Türkiye öncelikle bir ziraat ve tarıma  dayalı sanayi ülkesidir, olmalıdır. Bunun tüm altyapısı hazırdır. Sadece insan unsuruna, bu işe gönül verecek çiftçilere ihtiyacı var. Elbette sanayimizde olacak, olmalıdır da. Ama, sanayimiz için her türlü altyapımız yok. Ziraat için var ve her şey hazır. Haydi dedik mi başlayabilecek durumdayız. İthalatı önemli ölçüde durduracak, istihdam sağlayacak büyük potansiyelimiz tarım da hazırdır. Zaten, sanayide ileri gitmiş ülkeler, ziraatta da ileridir. Atbaşı giden bir husustur.

                    Bunun için, sadece teşvik yeterli değildir. Üretimi özendirecek, öncülük edecek, gerekirse sübvanse edecek tedbirler almak zorundayız.

                   Bu konuda, en başta Ziraat ve Hayvancılık Bakanlığına, bağlı Ziraat  il ve ilçe teşkilatlarına, bağlı diğer kuruluşlara büyük vazife düşmektedir. Çok daha aktif olmalı, tarla da ve ahırda, bağ da ve bahçe de olmalılar. Bizzatihi üretimin içinde, önünde ve başında olmalılar. Maalesef aktif değiller ve aktif olmamaları yönünde de bir işleyiş var.

                  Sadece Bakanlık ve bağlı teşkilatlar değil, Ziraat Fakülteleri, Ziraat Mühendisleri Odaları, Türkiye Ziraat Odaları Birliği ve tüm taşra teşkilatları,  Veteriner Fakülteleri, Veteriner odaları ve veteriner  teşkilatları, ziraat ile ilgili KİT’ler ( TARİŞ, FİSKOBİRLİK, ÇAYKUR, ET ve SÜT KURUMU, TMO ve benzeri kurumlar ) çok daha aktif hale gelmeli, üzerlerindeki ölü toprağını atmalıdırlar. Hiç şüphesiz devlet “ziraati önemseyen” bir politikayı yürürlüğe koymalı.

                  Hepsinden önemlisi ise, geleceğimizin teminatı, varlığımızın, yaşamımızın yegane kaynağı, karnımızı doyuran, “TOPRAK ANA” ziraat arazilerimizin korunması, hızla betonlaşmanın önüne geçilmesi ve tarım arazilerinin katlinin önüne geçilmesidir. Elbette, mera ve orman arazilerimizi de.

                 Bir gün değil, bütün bir yıl çiftçilerimizin günü, günleri, ayları ve yılları olması, o nasırlı çiftçi ellerinin bütün ellerden üstün tutulması dilek ve temennisiyle, köylümüzü, çiftçimizi ve 94 yaşında üretici kahramanı ve  kahramanları selamlıyor, önlerinde saygıyla, tazimle  eğiliyorum.