Kapatılması Bir Cinayet Olan Kurum: Köy Enstitüleri

Arifiye!
Şoför durdu, Enstitü Mektebi, dedi.
Süleyman Edip bey müdürün adı.
Bir yol da burada duralım;
Ellerinde nasır, yüzlerinde nur,
Yarına ümitle yürüyenlere
Bir selam uçuralım.

Orhan Veli

Hadi gelin itiraf edelim.
Lafı evirip çevirmeyelim. Tefsire, tevile sığınmayalım. 
Kitabın ortasından konuşalım, gelin.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yıllık tarihinde iki büyük eğitim cinayeti işlenmiştir. İkisi de köye, köy çocuklarına, köylülere karşıdır.
Biri Köy Enstitülerine (1954) diğeri İmam Hatiplere (1997).
İkisi de köy ve kenar mahallenin aydınlanmasına yönelik okullardı(r). İkisini de şehirliler işlemişlerdir.

Okkalı bir itiraf daha: 
Türkiye’mizde darbeler sadece demokrasimize yapılmıyor; en az onun kadar acımasızı, hatta iki üç kat fazlası eğitim sistemimize uygulandı defalarca. 
- Korkarım -  daha çok eğitim darbesi göreceğiz.
Ben altmışımı geçtim. Artık pek görmem de.
Siz yandınız mirim.
Sabırlar diliyorum.

1932 sonrasında şehirliler Halkevleri aracılığıyla aydınlatılmakta, ‘muasır medeniyetin üzerine’ çıkartılmaya çalışılmaktadır; amenna, anladık orasını.  
Ya köyler? Her yüz Türk vatandaşından sekseninin köylerde yaşadığı ülkemizde, köylümüz nasıl aydınlatılacak, o günlerin ünlü söylemiyle ‘muasır medeniyetin (çağdaş uygarlığın) üzerine’ nasıl çıkartılacaktır. 
Atatürk’ün ‘Köylü milletin efendisidir’ dediği günlerden geçilmektedir. 
Düşünülür taşınılır.
İsmet Paşa – Hasan Âli Yücel ikilisi (biri cumhurbaşkanı diğeri milli eğitim bakanıdır) 1940 yılında bir eğitim reformuna imza atacaklardır: Köy Enstitüleri. 
Hasan Âli Yücel - Hani ben hayatta en çok babamı sevdim dizelerinin sahibi Can Yücel’in babası - Milli Eğitim Bakanı, Bulgaristan Tuna boylarından göçmüş çalışkan eğitimci İsmail Hakkı Tonguç İlköğretim Genel Müdürü’dür; kafa kafaya verip birlikte yön verirler Köy Enstitülerine.
Tabii ki kurun talimatını verip gelişmeleri adım adım izleyen de Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’dür.

Özgün bir proje midir tümüyle. Bilemem. Olabilir. 1940 öncesi Meksika ve Bulgaristan’ında benzeri uygulamalar olduğu biliniyor. Oradan geliştirilmiş de olabilir. 
Nitekim Köy Enstitüleri Kanunu çıkartılırken, benzeri eleştirilere Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, TBBM’deki konuşmasında şöyle cevap veriyor:
‘Arkadaşlar; bu kanunla bizim yaptığımız şey, bir kopya değildir. Fakat indî, uydurma bir iş de değildir. Bizim yaptığımız bu işi Bulgaristan’da başka mahiyette görürsünüz, Meksika’da başka şekilde bulursunuz. İlköğretim meselesini bundan bir asır evvel halletmiş memleketlerde de başka şekillere tesadüf edersiniz. Biz hiçbir memleketin ilk tahsil meselesini hallederken aldığı tedbirleri aynen almadık. Hepsinin tarihini biliyoruz, cahili değiliz. Bunları kendi memleketimizin fiilî hakikatine ve içtimaî realitesine (sosyal gerçeklerine) uyarak yapmış bulunuyoruz. Bu, bizimdir, kimseden almadık; başkaları bizden alsınlar (alkışlar).’
Elhak, merhum Yücel’in sözlerini doğru kabul edebiliriz.
Kısa sürede Fikirtepe, Savaştepe, Kepirtepe başta olmak üzere 16 Köy Enstitüsü kurulur, Kırklareli’nden Kars’a. İyi de edilir.
… 
Enstitülerde temel ilke ve amaç nedir peki?
Arifiye Köy Enstitüsü Müdürü Süleyman Edip Balkır’ın (14 Mayıs 1941) Ankara Radyosu’nda söz konusu okullarla ilgili konuşmasına kulak kesilelim: “Buralara, köyün ilkokulunu bitirmiş, halis muhlis köy çocukları alınıyor. Beş sene okuyacaklar. Biz, köy için köyden diyoruz. Enstitüde piştikten sonra mezun olacak çocuklar, Maarif Vekilliğinin gösterdiği köylerde 20 yıl hizmeti kabul ediyorlar. Her çeşit işte fennin dediğine gidecek ve böylece köylüye en hayırlı ve özlü kılavuzluğu yapacaklardır.”

Altı yıl gibi kısacık bir sürede (1940-46) köprülerin altından ne çok su geçiyor, ya Rabbim!
1972 yılında bir konuşmasında ‘Benim iki büyük eserim Köy Enstitüleri ve Çok Partili hayata geçişi sağlamamdır’ diyecek olan İsmet Paşa (İnönü), II. Dünya Savaşı sonrasının demokrasi rüzgârları ve ABD’nin Truman Yardımı etkisiyle Hasan Âli Yücel’i Milli Eğitim Bakanlığı görevinden alacak, Köy Enstitülerinin müdür ve öğretmenlerini tarumar edecek; kısa sürede bu güzide eğitim kurumlarının içi boşaltılmaya başlanacaktır.
Ne acıdır ki zalim düzen, Köy Enstitülerinin içini kurana boşalttıracaktır.
Köylerdeki ağalık ve şeyhlik düzenini sarsmaya başlayan genç ve idealist öğretmenlerden rahatsız olan yapı da ‘Bu okullarda Komünist yetiştiriliyor’ yaygarasıyla Köy Enstitülerini Menderes’e 1954’te (27 Ocak) tümüyle kapattıracaktır.


Peki, bu okullarda Komünist mi yetiştirilmiştir? Hayır.
Mezunları arasından Sosyalist eğilimliler var mıdır? Elbette vardır. Şahidiz, tanıdık gördük.
Zira bu okulların kuruluş misyonu Cumhuriyet Anayasasının temelini oluşturan ‘Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı öğretmenler eliyle, kırsal kalkınmayı ve aydınlanma’yı sağlamaktır.
Peki bu amaca ulaşılmış mıdır?
Kırsal kalkınma bölümüne olmasa da İnkılaplara bağlı nesiller yetiştirme amacına kesinlikle ulaşılmıştır diyebiliriz. Tanıdığım, sohbetinde bulunduğum, söyleşiler yaptığım bütün Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerin iki ortak vasfı vardı: Koyu Atatürkçülükleri, bir. İnönüperest denilecek kadar İsmet Paşa âşığı olmaları, iki. Bu da hoş görülebilir. Kurgu bunu gerektirmektedir zaten.
Diğerleri teferruattır. Karalamadır. Yaygaradır. İnanılmamalıdır.


İmdi. Bu romantik / aynı oranda gerçekçi projenin hata ve eksikleri yok muydu? Vardı elbette.  İmam Hatiplerde de bin bir yanlışlık eksiklik olduğu gibi.
Bir tanesini hemen söyleyelim: Bu okulların kurucusu Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 1942 yılında Arifiye Köy Enstitüsü’nü ziyaret ediyor. Karşılama töreninde, okulun müdürü Süleyman Edip Balkır, İnönü onuruna bir konser verildiğini, konserde öğrencilerin sadece Gounad ve Beethoven’in değil, Schubert, Schumann, Haendel, Offenbach, Modzart, Verdi, Puceini’nin eserlerini büyük bir başarıyla icra ettiklerinden övgü ile söz etmektedir.
Köy Enstitülerinde Türk Müziği unutulmuştur mesela. Buyurun size, öze yabancılaşma. Âşık Veysel’in her enstitüye bir aylığına saz eğitimi vermeye görevlendirilmesi, Bakan Yücel’in Âşık Veysel’e maddî himmeti ve okullardaki Türk Müziği yokluğu karşısında bir nevi günah çıkartma kabul edilmelidir.
Evet; Köy Enstitülerini kurgulayanlar, köy öğretmenleri Ferdi değil Verdi dinleyen / dinleten öğretmenler olsun istiyorlardı.
Olmadı. Olamadı. Olamazdı.

Çözüm kapatmak mıydı? Hayır! Kesinlikle hayır. Aynen, İmam Hatipleri kapatmanın da çözüm olmadığı gibi.
Devlet kendi okullarını - varsa yanlışları - tedavi etmeliydi.  Müfredat değişikliğiyle sağlanabilecek şeylerdi bunlar.
Olmadı, olamadı.
Siyasiler eliyle eğitim cinayeti işlendi Köy Enstitülerine karşı.
Kuruluşlarının 80. Yıldönümünde, seksen kez durmadan usanmadan söylenecek sözümüz budur:
Yazık edildi Köy Enstitülerine!
Şehirliler, ne yapıp edip yine köylüleri köylerine gönderdi.  Öyle demiyor muydu meşhur tekerleme de zaten:
 Evli evine köylü köyüne / Evi olmayan…