71. Yılında Köy Enstitüleri Soruşturması-2

Soru1: 1940’ta kurulan Köy Enstitülerinin sizce amacı, misyonu neydi?
Soru2: Köy Enstitüleri Projesi misyonunu yerine getirebildi mi sizce?
Soru3: Projenin sizce eksik tarafları var mıydı?
Soru4: Köy Enstitüleri Projesi sizce özgün bir proje miydi?
Soru5- Köy Enstitülerinin 28 Ocak 1954’de kapatmasının asıl nedeni sizce neydi?
Soru6: Köy Enstitüleri 2011 Türkiye’sinde sizce uygulanabilir bir proje midir?
 

Seyfi YÜCEL
(48 yaşında, Lise Müdürü,
Sosyal Politika Uzmanı)

CHP’NİN ZENGİNLERİ İNÖNÜ’YE BASKI YAPIP KAPATTIRIDLAR’
1- Köy Enstitüleriyle ilgili yaptığım araştırmalara göre; şu iki yargıya ulaştım: İlki Atatürk İlke ve Devrimlerini
ülke genelinde yaygınlaştırmak, Atatürk’ün geç kalan eğitim reformunu köylere yaygınlaştırılması. İkincisi
toprak reformunu yapmak.
2- Köy Enstitüleri amacına ulaşmamıştır. Ve hâlâ günümüzde toprak reformu yapılamadıysa, Atatürk İlke ve
Devrimleri toplumumuz tarafından benimsenip içselleştirilmemişse ve özellikle doğu ve güneydoğuda eğitim
problemleri ve feodal düzen değiştirilmemişse, bunların köy enstitülerinin temel misyonuna ulaşılamadığının
göstergesi olduğu düşüncesindeyim.
3- Köy Enstitüleri Projesinin teknik olarak bir eksiğini göremedim.
4- Evet, Köy Enstitüleri Türk ve Dünya Eğitim Tarihinde benzerine rastlanmayan özgün bir proje olduğu
kanısındayım.
5- Kapatılma sebebi çok önemli: O dönemde CHP içinde önemli sayıda zengin toprak sahipleri, köy
enstitülerine ve buna bağlı olarak toprak reformuna karşı oldukları için, sürekli köy enstitüleri aleyhine
propaganda yapmışlardır. 1947 CHP Kongresinde, Cumhurbaşkanı İnönü’ye baskı yaparak köy enstitülerinin
kapatılması kararını çıkarttırmışlardır. Buradaki temel amaç toprak reformuna karşı çıkmak, engellemekti. Bu
amaçlarına da ulaştılar.
6- Uygulanamaz; literatüre kattığım bir kavram var benim: Çözüm yolu ‘Kent Enstitüsü’dür. 1997’de kullandım
ben bu kavramı. Çünkü 70 sene içinde Türkiye’nin demografik yapısı şehre doğru kaymıştır. Gerekçesi
budur.


Erol AFŞAR
(47 yaşında, Sınıf Öğretmeni,
Türk Eğitimsen Sakarya Şubesi Başkanı)

‘TOPLUMUN HER TÜRLÜ GELİŞİMİNE KATKIDA BULUNDULAR’

1- Köy enstitülerinin misyonunu; yeni alfabe ile birlikte neredeyse okur-yazar oranının sıfıra düştüğü bir süreçte sadece okuma, yazma ve aritmetik öğreten öğretmen yetiştirmekle sınırlı olmayıp, iş, zanaat ve sanat deneyimli, yetenekli köy şartları ile barışık köy öğretmenleri yetiştirmekti. Aynı zamanda yeni rejimi güvence altına almak, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda toplumsal değişimi sağlamaktı.

2- Elbette ki başta Anadolu'nun aydınlanması, Cumhuriyet rejiminin, Atatürk ilke ve inkılaplarının köylere kadar yayılması, ağalık ve şeyhlik kurumlarının etkisinin azaltılması, okuma-yazma oranının artması noktasında misyonunu yerine getirdiği bir gerçektir. Sadece eğitim anlamında değil; tarım faaliyetlerinden, sanata, sağlıktan, beden eğitimine kadar toplumun her türlü gelişimine katkıda bulundular.

3- Projenin değil ama uygulanışında bazı eksikliklerin olduğunu ve bunun uygulayıcılarının ideolojik anlamda bu projeyi kullanma arzularından kaynaklandığını düşünüyorum.Yani günün şartlarında mükemmel bir araçtı ama bu araç bazen halkın aleyhine ama mevcut siyasi anlayışın lehine kullanıldı diyebilirim.

4- Birileri bunun bir Sovyet Devrimi anlayışının taklidi olduğunu iddia ederler ama bence özgün günün şartlarına uygun bir proje… Osmanlı da benzeri uygulamaları hem de ırk ayrımı yapmaksızın uygulamıştı.

5- Misyonunu tamamladığından değil de, politik kaygılarla kapatıldığını ve iç politikaya alet edildiğini düşünüyor ve üzülüyorum. Ama kapanma sürecinden önce Muallim Mektepleri ve İlköğretmen Okullarının devreye sokulmuş olması dönemin yetkililerinin günahlarını azaltıyor.

6- Öğretmen yetiştirme sistemimizin olmadığı bir gerçek. Ama köy enstitüleri devri de kapandı.
Onlardan ziyade öğretmen okullarının kapatılması bizim için büyük bir kayıptır. Belli bir dönemin projesiydi ve gerekliydi. Bu günün şartlarına hitap edeceğini sanmıyorum.

Doç.Dr.M. Kemal AYDIN
(50 yaşında, SAÜ İktisat Fak. Öğretim Üyesi)

‘’KÖY ENSTİTÜLERİ CUMHURİYETİN İDEOLOJİSİNİ BERNİMSETME ARACIYDI’

1- Bana göre Köy Enstitüleri, iki amaca hizmet edecek biçimde oluşturulmuş bir yapı... Birincisi, iktisadi kalkınma sürecini hızlandıracak bir faktör olarak eğitim, o dönemde haklı olarak çok önemseniyor. Çünkü ekonominin nitelikli işgücüne ihtiyaç var. İkincisi ve belki daha önemlisi, Köy Enstitüleri, Cumhuriyet’in ideolojisini topluma benimsetmenin bir aracı olarak düşünülüyor. Hakan Poyraz’ın “Köy Enstitüleri, Osmanlı’daki devşirme geleneğinin devamıdır” şeklindeki görüşüne aynen katılıyorum. Şöyle mütevazı bir katkı yapabilirim: Osmanlı Dönemi’nde gayrı-müslim yurttaşların çocukları devşirilmiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde ise -belki de seçeneksizlikten- ‘devşirilen’ çocuklar, müslüman yurttaşların çocuklarıdır. İşin doğrusu, Köy Enstitüleri’ne alınan çocuklar, ‘bir müddet sonra iflas edecek olan paradigmanın taşıyıcıları’ olacak biçimde yetiştirilmiştir. Nitekim edebi metinlere de yansıyan bir çatışmanın taraflarından biridir Köy Enstitüleri… Enstitü’den ‘icazet almış’ bir öğretmen, ‘modernlik’in temsilcisi olarak ‘köy’e gittiğinde, ‘gelenek’i temsil eden ‘imam’la çatışır genellikle...

2-Bu yapının kendine yüklenen misyonu yerine getirdiği söylenemez. Köy Enstitüsü mezunları, toplum içinde bir ‘adacık’ gibi kalmıştır. Bu insanların taşıdığı ‘heyecan’ –samimi olduğu müddetçe bu ‘heyecan’a saygı duymak gerekir- maalesef geniş kitleler tarafından paylaşılmıyor. Çünkü söz konusu ‘heyecan’, 1930’lu yılların malum projesinden yani ‘imtiyazsız, kaynaşmış sınıfsız bir toplum’ projesinden besleniyor. Toplum ise başka bir zemin üzerinden kendini inşa ediyor. Ciddi anlamda bir doku uyuşmazlığı var ortada. Toplum, resmi ideolojinin kendine tavsiye ettiği gibi, sadece ‘vanilyalı dondurma’ –bu metafor sevgili arkadaşımız Metin Küçük’e aittir- yemek istemiyor. Dondurmanın bütün renklerinden tatmak gibi bir eğilim içinde…

3-Tarihsel bağlamı içinden bir okuma yapılır, ya da o dönemin siyaset ve toplum algısı dikkate alınır ise, Köy Enstitüleri ‘doğru’ bir projedir. Liberal kapitalist ‘sistem’in ‘merkezi’nde faşizan eğilimlerin güç kazandığı, liberal düşüncelerin lanetlendiği bir dönemden söz ediyoruz. Bu bakış açısı, ‘sistem’in ‘çevre’sindeki ülkelerden biri olan Türkiye’ye de bir şekilde yansımış ve gereği yapılmış.

4- O dönemde Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar dikkate alınırsa Köy Enstitüleri’nin özgün bir proje olduğu söylenebilir.

5- Bunun iki sebebi var. Birincisi ‘uluslararası konjonktür değişimi’ ile alakalı… Malum, İkinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle beraber, hatta savaş daha bitmeden ‘sistem’in ‘merkez’inde yer alan ülkelerin‘yeni bir dünya düzeni’ oluşturma gayreti var. Bu düzen, 1930’ların ve 40’ların muteber ideolojisi ‘faşizm’i reddeden, buna mukabil ‘liberalizm’i iktisadi ve siyasi açılımları ile ihya etmeyi öngören bir anlayış üzerinde temellendiriliyor. Türkiye de bu ‘yeni düzen’in içinde olmak gibi bir irade ortaya koymuş bulunmaktadır. Bu bağlam içinde başta Köy Enstitüleri olmak üzere ‘eski anlayış’ı temsil eden ya da ne bileyim hatırlatan yapıların tasfiye edilmesi gerekiyor. İkinci sebep, dış konjonktür değişiminden bağımsız olarak ele alınması pek doğru olmamakla birlikte, daha çok içe dönük bir duruma tekabül ediyor. Şöyle diyebiliriz: Köy Enstitüleri, kendisinden bekleneni veremediği, bir başka ifade ile proje amaca hizmet etmediği için kapatılmıştır. O dönemde Köy Enstitüleri’nin beklentinin aksine bol miktarda ‘komünist’ yetiştirdiği şeklinde bir kanaat oluşuyor. Bu kanaat, öyle sanıyorum ki, kapatma kararı üzerinde etkili olmuştur. Fakat bu, daha çok iç siyasete yönelik bir ‘kapatma argümanı’ olarak değerlendirilmelidir. Asıl belirleyici olan, uluslararası konjonktürde ortaya çıkan değişimdir.

6- Hayır, o tarz bir projenin günümüzde hiçbir reel karşılığı yok. İki sebeple… Birincisi, artık ‘köylülük’ doğal olarak tasfiye oluyor. Köylülük üzerinden oluşturulan bir yapının günümüz meseleleri ile haşır neşir olacak açılımlar ortaya koyması mümkün görünmüyor. İkinci sebep de şu: Tek-tip, aynı şeyleri düşünen, aynı tepkileri veren, birbirine tıpa tıp benzeyen insanlar yetiştirmek için oluşturulmuş yapıların günümüzde herhangi bir ‘büyüsü’ yok.

Prof.Dr.Hakan Poyraz
(49 yaşında, Felsefe Profesörü)
(SAÜ Eğitim Fakültesi Eski Dekanı)

‘KÖY ENSTİTÜLERİ CUMHURİYETİN ARKA
BAHÇESİNİ OLUŞTURMAK KURULAN ENDERUNDUR’’

1- Köy Enstitülerinin kuruluş amacını, kendi adı açıklıyor zaten. Kırklı yıllardaki köylü nüfusu, şehirli nüfusundan birkaç kat fazla idi. Misyonu anlamak için kuruluş amacında belirtilen hedefe bakmak gerekir. Tanzimat’tan Cumhuriyete devredilen aydınlanmacı, pozitivist, ilerlemeci yeni insan tipini, toplumun büyük kitlesini oluşturan köy zemininden gerçekleştirmek amacıyla kurulmuş okullardır Köy Enstitüleri. Bu okulların ideolojik misyonu ile cumhuriyetin değerleri arasından bir çelişki olduğunu düşünmüyorum. Hedef, aydınlanmacı, pozitivist bir değer anlayışı içinde yeni cumhuriyetin etiğini ve estetiğini pedagoji yoluyla oluşturmaktır.

2- Cevabım birinci soruyla alakalı olacak. Köy Enstitüleri deyim yerinde ise cumhuriyetin arka bahçesini oluşturmak için kuruldu. Bir tür Enderundur. Devşirmeyi saraydan değil köyden başlatan bir Enderun. Cumhuriyet ülküsüne uygun aydınlanmacı ve pozitivist insanlar yetiştirmiştir bu kurum. Bu manada Köy Enstitüleri resmi ideolojinin kırsal aracılığıyla topluma yaygınlaştırma aracıdır.
Amacına ulaşmış mıdır? Yetiştiği insanlar üzerindeki etkisi bakımından sorunun cevabı evettir. Fakat kurucuların kendisinden beklediği toplumu dönüştürme misyonunu gerçekleşmiş midir? Hayır! Eğer başarılı olmuş olsaydı, “karşı devrimciler” (!) köylerden bu kadar yüksek oy almazlardı. Yani başarı görecelidir. CHP iktidarı beklediği başarıyı görememiş olmalı ki, 46’lardan sonraki zaman onlar için geriye işler. Siyasetin arka bahçesi olarak çok başarılı değiller demek ki.

3- Fikrin ilk mimarlarından Saffet Arıkan’ın Dewey’den esinlenmesi, yani pragmatist eğitim görüşleri; Meksika’da ve Bulgaristan’da da görülen örnekleri, şüphesiz fikri oluşturmada önemli katkılar yapmışlardır ama bu onun özgün olmadığı anlamına gelmez. Hiç bir örneği olmayan özgün bir proje, gerçek bir proje değildir zaten. Projenin özgünlüğü, Türkiye şartlarına uygunluğunda yatar. Gerçekleştirilme şartlarına göre Köy Enstitüleri özgün bir projedir.

4- En büyük eksiklik, ideolojik arka bahçelerin tümünde görülen kapalı devre eğitim sistemidir bence. Üzerinde şikayetlerin, dedikoduların ve hatta iftiraların da kaynağı da bu halidir. Bir kapalı devre olarak çalışan mekanizma, eğitim noktasında ne kadar mükemmel olabilir? Enstitünün köylüden devşirdiği “aydın” çocuklar, tekrar köylerde eğitimci olarak görevlendirilerek çark dönerken, köylülerin Ankara, Ulus’tan geri döndürülmesi, Vivaldi eşliğinde sürü otlatan çoban karikatürü gibi durur. Bu eksikliği enstitüye değil, onu yönlendiren siyasete ait görüyorum.

5- Enstitüleri kuranlarca yeteri kadar arka bahçelik görevi yapmadığı için. DP de kendi arka bahçesini oluşturmak amacıyla süreci tamamlamıştır diyebiliriz. Enstitülerin komünist yetiştirdiği iddiasına katılmıyorum. Cidden böyle olsaydı, o komünistleri biz de görürdük. Belki sol ayağı güçlü bir Kemalizm… Hepsi o kadar.

6- Hayır. Kırklı yılların dünyasında yaşamıyoruz artık. Şehir enstitüleri gibi bir fantezi bile eskidi artık. Ulaşım ve iletişim teknolojilerin dünyayı global bir köy haline getirdiği günümüzde, eğitimin de mahiyeti değişiyor. Nüfus yoğunluğu şehirli lehine değişti. Köylü de bir şekilde şehirle bağlantılı hale geldi. Köy hayatı ile ilgili pratikleri ağaç aşılama, marangozluk gibi, gaye iyi biliyor. Bilmese de bilgi kaynaklarından öğreniyor.
Herakleitos’un meşhur sözünü kullanabiliriz burada: ‘Bir ırmakta iki kere yıkanılmaz. Çünkü üzerine başka sular gelip akar!’

Rüstem BUDAK
(37 yaşında, Sınıf Öğretmeni,
Sakarya Gönüllü Eğitimciler Derneği Başkanı)

‘EKSİĞİ, BU TOPRAKLARIN SÖZÜNE VE ÖZÜNE KARŞI YAŞADIĞI YABANCILAŞMADIR’

1- Cumhuriyet, Türk tarihinde yeni bir evrilme dönemine tekabül ediyor. Yeni devlet ideolojisinin kitleselleşebilmesi için en temel faydalanabileceği alan eğitimdi. Toplumun çoğunluğunun yaşadığı köy nüfusunu aydınlanma düşüncesine taşımak için açılan okullardır Köy Enstitüleri.
2- Kurucular açısından ‘ideolojiyi yaygınlaştırma’ amaçlarına ulaştılar diyebiliriz. Ama ‘köylüyü köyde tutarak eğitme amaçlarına’ ulaştıklarını söylenebiliriz. Bu okullara gidenler ise ‘köyden çıkarak kamusal alana geçme ve şehire gitme’ aracı olarak kullanmaya çalıştılar. Bu amaçlarına da büyük oranda ulaştılar.
3- Eksik tarafları: a- Medeniyetleşme yürüyüşü şehir temelli iken bu proje geriye giderek köye doğru yerleşimi merkez aldılar. b-Eğitimin argümanları açısından kullandıkları kültürel- ideolojik araçlar halk tarafından benimsenmedi çünkü bu toprakların tarihine, kültürüne, sözüne ve özüne karşı yaşadığı yabancılaşma vardır. c- İdeolojik misyonerlik başarıya ulaşırken, köylünün yaşam standartlarında bir değişim olmadı.
4- Bu projenin o dönemde Rusya’da uygulanan ‘Kolhoz’ sisteminden ilham alınmıştır. Halk adına, halk için yapılmak istenen bu proje dönemin "halka rağmen"cilik karakterini yansıtmaktadır.
5- Birincisi toplumsal algıda beklediği karşılığı bulmadı. İkincisi siyasal algı ise ‘dönüştürmek’ten ziyade ‘inkar’a kalkıştı.
6- Şu anda bu projenin pratik bir karşılığı yok ama günümüz koşullarında ‘dönüştürülerek’ daha faydalı halde uygulanabilir de.

Fahri Tuna
(52 yaşında, Yazar,
Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Eski Başkanı))

‘ÇOBANLAR ‘FERDİ’ DEĞİL ‘VERDİ’ DİNLESİN İSTEMİŞLERDİ’

1- Her yeni rejim kendisini ayakta tutacak ‘muhafızlar’a ihtiyaç duyar. Cumhuriyetin banileri de (Atatürk ve İnönü) doğal olarak toplumun o zaman % 81’ini oluşturan köylere, köy enstitülerinde yetiştirdikleri devrim fedaileriyle ulaşmak istiyorlar. Nitekim bu okulların kurucusu İnönü ‘Köy enstitüleri Cumhuriyetin en büyük eseridir’ diyor. Bence söz konusu okulların açılmasındaki asıl amaç bu. Okuma yazma oranının yükseltilmesi ve diğer faydaları da var elbet ama onlar tali nedenler bence.

2- 1940-46 arası evet. Sonra ilk çatlak sesler CHP içinden çıkıyor, 1946 Genel Seçimleri sonrasında, Cumhurbaşkanı hâlâ İnönü olduğu hâlde, CHP dimdik iktidarda olduğu halde bu okullarda ‘komünist yetiştirildiği’ gerekçesiyle yıldırıcı teftişler yaptırılıyor, yönetici ve öğretmenler değiştiriliyor. Bir süre sonra da söz konusu okullar CHP tarafından tasfiye ediliyor zaten. Bunlar da amaca yeterince ulaşılamadığını gösteriyor.

3- Teknik olarak hoş ve eksiksiz bir proje. Tanzimat’la başlayan ve Cumhuriyetle devam eden hemen tüm yeniliklerde olduğu gibi işin ruhu, ‘Anadolu ruhu’ unutulduğundan halk bir türlü benimsemiyor bu kurumları, bin bir doğru ve faydasına rağmen. Abdullah Çelik hocama ‘okul müdürünüz, öğretmenleriniz cumaya giderler miydi, oruç tutarlar mıydı? Size dini bir telkin var mıydı?’ diye soruyorum, ‘hayır, ama giden üç beş öğrenciyi de engellemezlerdi’ diye cevap veriyor. Cumhurbaşkanı İnönü’ye ve ziyarete gelen tüm heyetlere Beethovenlı, Schubertli, Schumannlı, Offenbachlı, Mozartlı, Verdili, Puceinili konserler veriyorlar. Köylerde ‘Ferdi’ değil ‘Verdi’ dinleyen çobanlar görmek istiyorlar zira. Bu ‘kendi kültüründen kopukluk’; kötü niyetliler ve din bezirganlarının dedikodu ve iftiralarıyla abartılarak, okulları halkın nezdinde daha da sevimsizleştiriyorlar.

4- Köy enstitülerinin kuruluş kanunu çıkarken gerek bakanlık komisyonlarındaki gerekse genel kuruldaki tartışmaları dikkatle okudum. CHP içinden de ‘Meksika’dan, Bulgaristan’dan kopya aldınız’ eleştirileri var Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’e. Yasayı oluşturan Bakan Yücel ise ‘tamamen özgün bir proje’ olduğunu iddia ediyor. Bölgesel dengeler, yer seçimleri vs. gibi konularda bir özgünlük olduğu kesin.

5- Kapatma daha doğrusu değiştirme yasası 1954 başında DP tarafından çıkartılmış ama 1947 ve sonrasında CHP yönetmelik ve içerik değişiklikleriyle içini büyük oranda boşaltılıyor. Şöyle de diyebiliriz: Okulların kuruluş felsefesi 1930’ların Avrupa’da iktidarda olan Mussolini ve Hitler’in ‘tek tip üstün ırk yetiştirmeciliği’ne uygun oluşturuluyor. 1945-1946’ten itibaren ise bütün dünyada kuvvetli bir ‘demokrasi rüzgarları’ esiyor ve eski kurumlar da hızla tasfiye ediliyor. Bence demokrasiye dayanamıyor köy enstitüleri. Gerisi laf u güzaf ve kıl ü kaal.

6- Mecelle’de bir kural var: ‘Ezmanın tagayyuruyla ahkâmın tahayyuru inkâr olunamaz’ diye. Yani ‘zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesi inkâr olunamaz.’ Köy enstitüleri dönemin etkin ve faydalı okullarıydılar ama tarihteki yerlerini alıp gittiler. Bugünün Türkiye’sinde uygulanmaları, akıldan bile geçirilemez.