*Öncelikle rahmetli  Pırof. Dr. NECBETTİN ERBAKAN; bilge bir insan, bilge bir lider idi. Milletimizin yerli, milli ve İslami siyasetçisi, mühendis, dahi bir akademisyen idi. 

                Başbakanlık yaptığı, 28 Haziran 1996 ile 30 Haziran 1997 tarihleri arasındaki kısa sürede HAVUZ SİSTEMİ ve DENK BÜTÇEYİ ilk defa hayata geçirmiş, Müslüman ülkelerin her alanda birliğine yönelik ilk adım olan D8'İ KURMUŞ, emperyalizm ce ziyonizmin hedefe koyduğu, ferasetli, basiretli, bilge bir lider ve Türkiye tarihinde "HOCA" ünvanını da kazanan ilk ve tek başbakan ve siyasi parti lideri olmuştur.   

                28 Şubat 1997'de tarihin en alçak, uyuz darbesiyle vazifesinden istifa etmeye zorlanmış, kurduğu dört parti de kapatılmış, son partisi SAADET PARTİSİ olmuş, değeri hiç bilinmemiş, bilinememiş, kendi talebeleri ve EN YAKINLARI tarafından bile YALNIZ bırakılmıştır. 

               Vefatından sonra, yıllar önceki öngörülerinin, günümüzde gerçekleşmesiyle, değeri, çok geç kalınarak ve iş işten geçtikten sonra anlaşılmış, nezaketin, kibarlığın, sabrın,  mücadeleciliğin ve  yılmazlığın yegane insanıdır. 

                Benimde cenaze merasimine katılabildiğim, VEFATININ SENEİ DEVRİYESİNDE ( Doğum tarihi: 29 Ekim 1926, Sinop - Ölüm tarihi ve yeri: 27 Şubat 2011, Güven Hastanesi, Ankara) RAHMETLE, MİNNET VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ. 

                       *28 Şubat 1997’de,  Millî Güvenlik Kurulu'nun 9 saat süren toplantısında, 28 Şubat süreci olarak adlandırılan kararlar alındı. Bu kararlar, HAYALİ, SANAL İRTİCA OLUŞTURULARAK, Türkiye'nin önündeki en büyük tehlike olarak gösterildi. Milletin seçtiği yerli ve milli iktidarın devrilmesine yönelik, binbir senaryo, binbir bizans oyunları ve en alçak entrikalar, yalan ve algılar üretildi. Yerli ve milli lider, bilge insan merhum Erbakan başbakanlıktan istifa etmek zorunda bırakıldı ve “irtica” yalanı ve paranoyası oluşturularak, akıl tutulmasına havi baskılar, zulümler, hak ve hukuk ihlalleri başlatıldı. 

               *Üçüncü kez partisi (RP)kapatıldığı zaman bile, malum çevrelerin imha fırsatı olarak beklediği, en ufak bir başkaldırı,  zerre taşkınlık yapmayan, ötekileştirici, nefret ettirici, ayrıştırıcı, bölücü, düşmanlaştırıcı, intikam ifade eden, tahrik edici, kışkırtıcı ve ucuz kahramanlık dili kullanmadı ve ""Bu karar tarihin akışı içerisinde basit bir noktadır. Refah Partisi camiasının çok daha büyüyüp gelişeceği kesinlikle açıktır" demiş ve en ufak bir karışıklık ve karmaşaya imkan ve fırsat vermemişti. Devlet adamlığı, feraset, basiret ve millet-vatanseverlik örneğini ortaya koymuştur. 

              * 28 Şubat postmodern darbesi, öncelikle çok alçak, çukur, uyuz, akıl, izan, vicdan dışı, akıl tutulmasına havi bir darbeydi. Haklı, hukuki, yasal, vicdani ve akli hiçbir gerekçeye dayanmamıştı. 

             *Öncelikle şunu belirtmeli ve tespit etmeliyiz ki; 28 Şubat postmodern darbesi, emperyalist ve ziyonst bir pıroje idi.  Dış MİHRAKLAR  ve içerdeki maşalarının ( bir kısmı bilerek ve dışarıdan emir alarak, bir kısmı ise ideolojik ve siyasi yaklaşımlar, bir kısmı pastadan pay alma ve ülkeyi yağmalama, bir kısmının da cehaleti nedeniyle taraf olduğu ve hizmet ettiği ) beraberce yaptıkları, millet iradesini ayaklar altına alan, milli çıkarları, ülke menfaatlerini, ülke birlik ve beraberliğini dinamitleyen bir haydutluk örneği idi. 

               *28 Şubat postmodern çukur darbe sanıklarının doğru dürüst yargılanıp, hukukun ve yasaların gereği yapılıp, hak ettikleri cezanın verilmemesi, bir oldu bitti ile savuşturulması ve gündemden çıkarılması, üzerinde çok düşünülmesi gereken bir konudur. ADETA ÖERTBAS EDİLDİ. 

             *DARBECİLERİN DOĞRU DÜRÜST YARGILANMAMALARI, neredeyse ceza almadan dosyalarının bir şekilde kapatılması, akıllara; acaba “28 ŞUBAT DARBESİ BİR PIROJEMİ İDİ” sorusunu akla getirmektedir. Merhum Erbakan’ın partisini kapatmak, BÖLMEK, EVİRMEK, DÖNÜŞTÜRMEK ve KAPİTALİST KÜRESEL ve YEREL SİSTEME ENTEGRE EDECEK BİR SENARYOMU İDİ?! Öyle de olmadı mı? 

              *28 Şubat darbesinde ATATÜRK, devrimleri ve laiklik istismar edilmiş, kalkan olarak çok kötü bir şekilde  kullanılmıştır. 

                 *Basının kahir ekseriyetİ, darbe zeminini oluşturmak için; yalan, algı, manipülasyon, dezenformasyon, Bizans oyunları ve her türlü kepazeliğe yönelik kullanılmış, basının tarafsızlığı, adaleti ve namusu sınıfta bırakılmıştır. 

                 *O dönemdeki yazarların ekseriyeti tarafından darbe, açık veya gizli desteklenmiş, çok azı erdemli kalabilmiştir. İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkesi ile hareket edebilen sınırlı sayıda yazarlardan, aklımda kalan ve yanlış hatırlamıyorsam  birkaçı; Ali Bayramoğlu, Gülay Göktürk, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Ruşen Çakır, Şanar Yurdatapan, Nuray Mert, Altan Tan, rahmetli Ömer Lütfi Mete, Cengiz Çandar gibileri idi.  

                 *O günkü partilerin kahir ekseriyeti, aklımda kaldığı kadarıyla BBP yani rahmetli M. Yazıcıoğlu hariç hiçbiri, daha sonra da kapatılan RP ve Erbakan yanında yer almamış, ya açıktan destekleyerek, ya da sessiz kalarak dolaylı destek vermiş ve vebale ortak olmuşlardır. 

                 *Sivil Toplum teşkilatları, odalar, sendikalar, dernek ve vakıflar kahir ekseriyetle kullanılmış, hukuk, yasa ve insan hakları ekseninde tümü imtihanı kaybetmiştir. Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası başkanı rahmetli Mustafa Başoğlu’nun dik duruşunu unutmayacağız. 

                    *Malum, 15 Temmuz’un da öznesi olan  cemaatin başındaki  ise, “Beceremediniz, artık bırakın” diyerek darbeye destek vermiş, başörtüsü mücadelesini “Başörtüsü füruattır” diyerek baltalamış, sonrası ilk seçimde beş kontenjan alarak, Ecevit’in partisine destek vererek, darbecilerle aleni bir işbirliğine girmiş, Erbakan’ı yalnız bırakmış, dindar görünerek en büyük darbeyi vurmuştur. 28 Şubat zulümlerinin devam ettiği daha sonraki süreçte de, yapılan seçim ve FP ile meclise başörtüsü ile giren Merve hanımı, başı örtülü, günümüzde de iktidarın ittifak ortağı partinin  vekili Nesrin hanım, bağlı olduğu partinin liderinin emriyle, başını açarak meclise girmiş, Merve hanımı tümüyle yalnız ve tek başına bırakmış, bir büyük darbe de bu  şekilde vurulmuştur. Eğer başı açtırılmasaydı, Ecevit “Bu kadına haddini bildirin” diyemeyecek, mecliste, darbeciler paralelindeki vekiller, “Dışarı, dışarı” diye tempo tutturamayacaklardı. 

                    *TÜSİAD’ın başını çektiği işadamları cenahı ise, maalesef sınıfta kalanlardan olmuştur.  

                   * KISACA 28 ŞUBAT DARBESİ, sınır ötesi EMPERYALİST ve ZİYONİST dış ayağı yanında, BİR KOALİSYON HALİNDE, BASIN AYAĞI, İŞ DÜNYASI AYAĞI, BİR KISIM ASKER AYAĞI, YARGI AYAĞI, PARTİLER/SİYASET AYAĞI, CEMAAT AYAĞI, STÖ AYAĞINDAN İBARET BİR KOALİSYON idi. 

                     *Erbakan; Cumhuriyet tarihinin en büyük işçi ve memur maaş zammını yapmasına, dar gelirliden yana olmasına rağmen, kıymeti bilinmemiş, başta kamu çalışanları olmak üzere, yeterli halk takdiri ve desteği verilmemiştir. 

                     *Şüphesiz Erbakan Hocamızın , gerçekte yanlış, hukuksuz ve kötü niyetli olmayan, ülke ve milletimize asla zararı dokunmayan, taktiksel, konjonktürel ve dil/üslup noksanlıkları, darbeci koalisyon tarafından çok yoğun bir şekilde istismar ve suiistimal  edilmiş, akıl almaz, vicdan kabul etmez karalama ve itibarsızlaştırmalara vesile edilmiştir. 

                    *BUGÜNDEN ŞİKAYET EDENLER ( İÇERDE VE DIŞTA VAHİM HATALAR YAPILMAKTA, BİZDE TENKİT ETMEKTEYİZ), 28 VE DEVAMINDA YAPILANLARI  UNUTMAMALI, O GÜNLERİN BU GÜNLERİ DOĞURDUĞUNU AKILDAN ÇIKARMAMALIDIR. YANİ BUGÜN; DÜNÜN/28 ŞUBAT REZALET ŞARTLARININ ÇOCUĞUDUR.