14 Mart bir direniştir.

1919 da ilk tıp bayramı kutlaması işgal altındaki İstanbul’da gerçekleşmiş ve 3. Sınıf Tıp öğrencisi Hikmet Boran önderliğinde işgali protestoya dönüştürmüştür. Tıp mensuplarının tüm yurdu savunma hareketine dönüşmüştür.

Bayram değil, anma günüdür. Direnişe ait o günlerin anıldığı özel gündür. Direnişin simgesidir.

Son yıllarda maalesef hekimlik giderek değersizleştirme çabaları ile karşı karşıya bırakılmıştır. Hekime yönelik talihsiz birçok açıklamalar ile nerede ise hedef haline dönüştürülmüştür. Tek tek sarf edilen sözleri yazmak ve hatırlatmak niyetinde değilim. Her bir söz eminim ki hekim arkadaşların içini fazlasıyla acıtmış, incitmiştir. Tekrarlarının faydası da olmayacaktır, tazelemekten öte.

Hekimlik bir meslek değil, yaşam şeklidir…

Hayali daha ilkokul sıralarında başlar, hep hedef hekim olmaktır. Bu hedefin peşinde koşmaya başladıkları tempolu serüven ilkokul sıralarından başlayarak, hekimliğin son anına kadar kesintisiz devam eder.

En zor sınavlarda başarı elde etmek zorundalar. Gecesini gündüze katarak, çocukluğu yaşamaktan, sosyal hayattan koparılış ilkokul sıralarından başlar. Her aşaması zorlu süreçtir. Öğrenmenin ve ilim irfan için verdikleri mücadelenin sonu hiç gelmez.

Öyle söylendiği gibi devlet okutmaz, ya kendileri okur ya da ailelerinin imkânlarıyla zor şartlarda okurlar. Oluşan borç devlete değil, insanlığadır. Bir borçtan söz edilecekse annesine babasınadır.

Ana ocağından, sıcak yuvadan ayrılış bazen lise döneminde bazen de Tıp fakültesinin kazanılması ile başlar.

Mecburi hizmet ile yurdun en ücra köşesi, belki de yolu olmayan, konaklayacak imkânları olmayan merkezlerde ilk tecrübe ile başlanılan yeni serüvenler.

Her günü eğitim olan, öğrenmek zorunda kalınan başkaca meslek yoktur sanırım. Mecburi hizmeti takiben uzmanlık sınavı yine yeni bir maceranın yolu demek, gecesini gündüzüne katarak ders çalışma zorunluluğu ki birçoğu dershane imkânlarına ulaşamadığından, kendi imkânlarıyla hazırlanırlar.

Tıp fakültesi biter ancak ders çalışmak ve uykusuz geceler bitmez.

Uzmanlık ile devam eden yer değişikliği, uzmanlık sonrası da zorunluk ile devam etmekte. Yerleşik hayat düzeni çok ilerleyen yaşlarda sağlayabilecekleri imkândır. Hep göç hali vardır.

Akademik kariyer, başka hedefler varsa planlanan yeni maceraların yolu açılır, ders ve uykusuz geceler yine başlıyor demektir. Bitmek bilmeyen bir tempo.

Hep bir öğrenme hali ve koşuşturmaca. O arada hayatı “ıskaladıklarının” farkında değildirler. Başkaları için yaşamayı alışkanlık haline getiriliş, yaşam biçimi olmuştur. Meslekten öte olan yaşam biçimlerini paraya da tahvil etmezler, varsa da sayıları mevzu edecek düzeyde değildir. Hekimliğin önüne koyulacak, gölge edecek düzeyde asla değildir.

Kendinden verme, fedakârlık halidir hekimlik.

Olağan üstü felaketlerde, salgında kendi canından evla görüp hastanede konuşlanma halidir hekimlik, zor zanaattır vesselam.

Ne istiyor hekimler, son günlerde gündemin ilk sıralarına koyuldular hak etmedikleri onur kırıcı sözlere maruz kalış niçindir.

Özlük hakları ellerinden alınan, her gün şiddete, hakarete ve darba maruz kalan ve canına kıyılan hekimler ne istemekte ile meşgul olmayarak, hedef haline niçin dönüştürüldüler.

Tek istekleri daha güvenli bir ortamda kaliteli hizmet sunmak, hak ettikleri değeri görebilmek ve insanca yaşayacak özlük haklarına erişmek.

14 Mart direniştir.

Hak arayışıdır 14-15-16 Mart tarihlerinde ki iş bırakma eylemi. Masum taleptir, toplumun her kesimi tarafından desteklenmelidir.

‘’Beni Türk hekimlerine emanet ediniz’’ ve ‘’ Giderlerse gitsinler’’

1919’da başlayan özgürlük ve bağımsızlık hareketi, bugünde devam etmekte. Hekimlik mesleğinin kimliğini, karakterini oluşturur özgürlük ve bağımsızlık itiraz ediştir, teslim olmamaktır. Sisteme, otoriteye aykırı duruştur.