Yöneten: Nalan Aşkın Solmaz                                                                                                                                                     (Öykü yazarı, emekli Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni / İstanbul)

1. Aysel Gedik (Mersin):

'Sizin için şiir ne ifade ediyor? Birçok tür arasından neden 'şiir'?'

Geldiğim noktadan geriye dönüp baktığımda şöyle diyebilirim: Türk toplumunun sosyal bilinçaltını çalıştıran edebi tür şiir. Bu nedenle şiiri tercih ettim.

2. Yusuf Yılmaz (Sakarya):

'Sizin şiir hikâyeniz nedir Furkan Bey? Nasıl başladınız? Sorumun ikinci kısmı: Birilerine, bir olaya hayatta ki her hangi bir konuya atfettiğiniz şiirleriniz var mı?'

Şanslıydım: Babam edebiyatla ilgili bir insandı. Evimiz kütüphane gibiydi. Evde İsmet Özel, Cahit Zarifoğlu, Cemal Süreya, Turgut Uyar okunurdu. Ülkenin en değerli insanları, şairler sanırdım. Şiiri, hayatı anlamlandıran ve kendime değer katacak bir tür diye düşünmüştüm hep.

3. Hümeyra Akargeçer (Adapazarı):                                                                                                                                   'Şiir yazmak için yaşanmışlık gerekli mi? Yoksa her an her şey hakkında şiir yazılabilir mi?

Yaşanmışlık gerekli değil. Bazen yaşanmışlık öznesi olan olay da şiirin bir parçası olabilir. Sadece yaşadıklarınızdan şiir çıkartsanız, kısır bir şiir olur. Arthur Rimbaud gibi bir hayatım yok benim. Bugün şiir yazabilmek için insanları izlemek, kitapları okumak yeterli olur, bence.

4. Hatice Kızılorman (Adapazarı):                                                                                                                             'Şair olunur mu yoksa şair doğulur mu? Şiirde çalışmanın katkısı ne orandadır? İlhamın şiire etkisi ne kadardır?'

Şair doğulur. Sonradan olunmaz. Ama şair doğan herkes de şair olamaz. Çalışarak şair olunamaz. Ama yeteneği mücevhere çevirmek ancak çalışmakla olur.

5. Nalan Aşkın Solmaz: (İstanbul):                                                                                                                        'Ahmet Haşim, şiir sözden ziyade musikiye yakındır, diyor. Şiir yazarken müzikten ilham alır mısınız? Şiirlerinizin bestelenmesini ister misiniz?'

Mümkünse bestelenmesini tabii isterim. Haşim’in estetik dünyası bugünün şiir anlayışının oldukça dışındadır. Bütün büyük şairlerin kendine has bir sesi vardır. Ses ve kelime arasındaki münasebet, müzik olmasa da ses olarak vardır. Ben müzik dinlerim. Şiirime en yakın müziği dinlemeye çalışırım.

6. Necla Dursun (İstanbul):                                                                                                                                               'Şiir bir iletişim şekli midir ve temeli 'anlaşılmak' üzerine mi kuruludur? Geçmiş ve günümüz şairleriyle şiir okurları yönünden değerlendirebilir misiniz?'

Osman Konuk’un, Anlaşılsam ben yokum sözü var. Şiirin anlatmak ve anlaşılmak temelli bir kavram olduğunu düşünmüyorum. İletişim modern bir kavram. Şiirle yapmak istediğim şey şu: Size ait bir şeyi topluma ilişkin kılmak.

7. Aslıhan Avcı (Adana):                                                                                                                       'Söyleşilerinizde Cemal Süreya'nın şu sözlerini dile getiriyorsunuz: Türkiye'de en iyi şey şiirdir, en iyi yaptığımız şey şiir yazmaktır. Bu bağlamda konumunuz gereği yurtdışında katıldığınız fuarlarda da dünya edebiyatı ile mukayese edince Türk şiirinin ileri olduğunu ifade etmektesiniz. Geçmiş ile günümüz arasında değişmeyen bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk şiirini besleyen kaynaklar sizce nelerdir?'

Terakki ve ilerleme metaforu toplumumuzda temel vasıf olmuştur. Bu bizim toplumsal psikolojimize ait bir şey. Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyetin ilk elli yılının kuşakları için temel unsur, ilerlemek, ilericilik. Dünyada bizden başka böyle bir şey yok. Bir şairi kimse durdurmaz. Çünkü bütün olumsuzlukların tortu olarak durduğu yerdir şiir.

8. Betül Açıkgöz (Yalova):                                                                                                                                           'Şiir edebiyatın/ yazımın temelidir düşüncesiyle sizce şiir yazmayan yazar olur mu?                                                    Yazmaya yeni başlayan Furkan Çalışkan'a ne tavsiye verirdiniz?'

Olur. Gerçi romancılarımız, öykücülerimiz yazmaya genellikle şiirle başlamıştır. Fakat şiir bilmeyen, şiiri tanımayan, önemli bir yazar tanımıyorum. Gençlere tavsiyem: Önce şiir okumayı öğrensinler. Genç şairler, çok şiir yazarlar az şiir okurlar. Böyle şiir yazılamaz. Kendime de onu tavsiye ederdim: Çok şiir oku, az şiir yaz. Her gün de kendime bunu tavsiye ediyorum, hâlâ. Bir de kitap okur gibi sözlük okuyun.

9. Nermin Kaçar (Bolu):

'Sizin şiir yanında deneme alanında da kitabınız var. a) Deneme veya şiirde seçtiğiniz belirleyici temanız var mı? b) Şiirlerinizi hangi zaman diliminde yazıyorsunuz?'

Çok seyahat ediyorum. Bu da mülkiyet duygusundan kurtarıyor insanı. Seyahatler yazmayı tetikliyor. Yazmak bana iyi geliyor. Deneme yazarlığı bu açıdan anlam ifade ediyor benim için.

10. Yasin Andaç (İstanbul):

“Şairliğinizin yanında bir de günlük hayatın koşuşturmacası var. Ketebe Yayınları yöneticiliğiniz, Cins dergisi yöneticiliğiniz, vesaire. Hayatın koşturmacaları arasında şair olmak mı zor, yoksa şair kalmak mı?”

Şairlik için benim özel bir yaşam konforum olmadı. İnşaat mühendisiyim malum: On beş sene önce bina inşa ediyordum şimdi yayınevi/kitap inşa ediyorum. Çok da farklılık yok. Şimdi, daha çok sevdiğim işi yapıyorum. Kitapları iyi tanıyorum. Sevdiğim ve kendimden emin olduğum bir işin konforunu yaşıyorum. Daha az uyuyarak yazıyorum. Sosyal medya bataklığına düşmeden, biraz daha eser ve atölye çalışıyorum.

11. Ayşe Andaç (İstanbul): Ahmet Hamdi Tanpınar, talebesi Edip Cansever bir dönem için yazdığı şiirleri kendisine gösterdiğinde "Yazdıklarınız güzel ama bunlar şiir değil" gibi aslında alışık olmadığımız cesur bir yorum yapıyor. Bizde gelişmemiş bir tür olarak tenkitin günümüz genç şairlerin gelişim ortamına etkisini nasıl yorumlarsınız?

Kırk yaşındayım. Herhalde yirmi beş sendir edebiyat dünyasını izliyorum, içimdeyim. Henüz daha eleştirilerek mutlu olanı görmedim. Bundan fayda umana rastlamadım. Batılıların bahsettiği edebiyat kritiği düzeyinde metinsel çıkarımlar yapılsa, herkes bundan istifade eder aslında. Bizde eleştiri adına,  edebiyatdışılık, metindışılık yapılıyor maalesef.

12. Gökhan Akdemir (Düzce):

'Furkan Bey merhabalar, bir şairin dünyayı nasıl algıladığını merak ediyorum, diğer insanlar dünyaya doğru, yanlış; mantıklı, mantıksız olarak bakarken, yani varlıkları ya da oluşları parçasız / bölünmez bir bütün gibi algılayıp mütemadiyen konumlandırırken, bir şair nasıl bakar, ne görür, neden?’

Eyvallah. Ben dünyaya hep bulanık baktım. Şimdiki zamanının içinden dışarıya çıkarak bakmaya çalışıyorum. Tarihe, müziğe, sinemaya gitmek gerekiyor. Birçok şey gerekiyor. Bu da dünyayı size ait bir netliğe getiriyor. Bir manifesto oluşturdum. Ben de şiirimin manifestosunu düşünerek bütün yazılarımı yazıyorum.

13. Aygül Yıldırım Uzun (Bolu):                                                                                                                                              'Hayatınız bir şiir olsa idi, başlığı ne olurdu?'

Bir başlığım var ama benden önce bir şair vermiş. Büyük ev ablukada olurdu. Turgut Uyar’ın şirinin başlığı.

14. İbrahim Gürel (Adapazarı):

'Bir yazma ritüeliniz var mı? Şiirin sizdeki anlamını ve önemini tek kelimeyle ifade etmek isteseniz bu kelime ne olurdu?

Aaaah. Bu kelime cehd olurdu. Gayret. Cehd-i azam. Yaşama uğraşı olurdu. Cehd kelimesini çok severim. Şiir bir kelimedir cehd. Yazma ritüelim yok. Ritüellere de inanan birisi değilim açıkçası. Kahvehanelerde, sokakta, parkta, düğün salonlarında, vincin tepesinde de çok şiir yazdım. Keşmekeşin içinde olmak bana iyi geliyor.

15. Fahri Tuna (Adapazarı):

Furkancığım, ikimiz de mühendisiz. Bu soru bana da sıkça soruluyor: Sayısalcılık ve edebiyat/yazma ilişkisi hakkında ne düşünüyorsun?

Mühendislik diploma değil. İyi okullardan iyi bir eğitim aldım. Evet, mühendis olmamın getirdiği bir zihinsel pratik var. Mühendislik, bir sorunu çözmek demek. En makul düzlemde pratiğe geçirmek demek. Bütün bunlar bir edebi metin için de geçerli. Zihni disiplini sağlamak açısından mühendislikten bazı şeyler öğrendim. Mühendis oluğuma asla pişman olmadım.